Eski Uygarlıklar ve Şifreli Yapılar
Plaides'den alınan kanallık bilgisinde 'Gobi çölünde yaşayan büyük bir uygarlık olduğundan, O insanların kökeninin yıldızlar olduğundan, ses ile maddeye şekil verdiklerinden' bahsedilir. Başlangıçta söz vardı, söz sesti ve yaradılış varlık katında sesle başladı... Bilgi 'Bir de yıldızlardan gelip tohum eken farklı uygarlıklar vardı. Bir çok uygarlığın kalıntısı bu eski dünyada yaşar' şeklinde devam eder.
Şifrelenmiş eski eserler ortaya çıktıkça varoluşun gizemi de ortaya çıkacak. Bu eserler bilgiyi aktaran şifreli yapılardır. Zaman geçitleri ve kapılar gezegenleri birbirinden ayırır. Himalaya'nın deniz seviyesinde olduğu ve mağaraların altının kristal ve altınla dolu olduğu, kozmik anahtarların Tibet'te olduğu söylenir. Tüm eski uygarlıklar altına önem verirdi çünkü en yüksek titreşimi barındıran altın dönüşümü gercekleştirmek ve boyutlararası kapıları açmak için kullanılırdı.
Tibet Dağları'nın altında altın mumyalar olduğuna üstelik bu mumyalarda bilincin korunduğuna dair aktarımlar oldukça ilgi çekicidir. Ruh bedeni terk eder etmez beden ve bilinç koruma altına alınırdı.
Çin'in kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde bir çöle gömülmüş yüzlerce mumyanın 4 bin yaşında olduğu tesbit edildi. Kıyafetleri ve bedenleri bozulmadan bugüne kadar ulaşabilen mumyaların yüz hatları ve saç renkleri de açıkça görülebiliyor.
Mumyaların mezarlarında yün giysiler, peynir, buğday ve darı gibi yiyeceklere de rastlandı. Araştırmacılar, 13 mumyanın DNA'sını analiz ederek genomlarını sıraladığında; kalıntıların bölgeye sonradan gelen bireylere değil, Buz Devri’nde yerleşik bir gruba ait olduğunu ortaya koydu. Üstelik bu insanlar bulundukları bölgede genetik açıdan diğer gruplarla etkileşime girmemiş ve özgünlüklerini korumuşlar...
Araştırmacılar bu mumyaların, yaklaşık 10 bin yıl önce (Buz Devri'nin sonunda) büyük ölçüde ortadan kaybolan bir insan grubunun doğrudan torunları olduğunu, Sibirya ve Amerika'daki yerli halkların bu genomları taşıdığını düşünmektedirler.
Rus Bilim İnsanları kuzey kutbunda cennet gibi bir yer olduğunu doğruladılar. Bir teoriye göre; M.Ö. 12 bin- 10 bin yıllarında Hiper Borea Bölgesi'ni suların bastığı (TUFAN) Atlantis ve Mu Kıtalarının da benzer dönemlerde battığı, aşırı soğuklar sonucu bu bölgede yaşayan Ön Türkler'in güneye göçerek Orta Asya ve çevresine yerleştiği, bölgede üstün bir medeniyet kurarak o bölgedeki halklar ile karıştığı düşünülüyor. Bu teoriye göre; Ön Türkler Hindistan ve çevresine Tek Tanrı inancını taşır, oradaki halk ile kültürel etkileşime girer ve Türk-Hint kültür karışımı Dünyadaki tüm semavi dinlerin öncüsü olur. M.Ö. 10 bin yıllarında Orta Asya’da yaşanan kuraklık ve artan nüfus sebebebiyle Ön Türkler Orta Asya’dan tüm dünyaya yayılırlar. Bu göçlerin M.S. 1200 yıllarına dek sürdüğü düşünülmektedir.
Nature Dergisi'nde yayımlanan araştırmanın ortak yazarı, Antropolog Christina Warinner' in açıklaması da oldukça düşündürücüdür; "Aslında genetik açıdan epey izole, yerel bir popülasyonu temsil ettiklerine dair güçlü kanıtlar bulduk"
Genetik açıdan izole, binlerce yıl önce yaşayan ve başka hiçbir grupta görülmeyen eşsiz kültürel unsurları barındıran bu eski DNA örnekleri oldukça heyecan verici ve yapılan çalışmalar o döneme ışık tuttuğunda yaşayan kitaplık konuşacak ve bir çok sır perdesi aralanacak gibi duruyor...
YouTube Kanalım https://youtube.com/@hakikattektir999?si=q1jRJukHgBJSz6BP
👏🍀🌙🍀işte bu ya! Hind nagalarinda turklerin ve hindlerin uçan gemilerinin olduğundan, tanrı ve tanricalarin kuzeyde(altay)yaşadığından bugün hacca gidenler gibi, insanların kutsal yer olarak altaya gittiklerini bir yazıda okumuştum .Hocam yine müthiş bir açılım sundunuz.tesekkurler🙏
YanıtlaSilMahabbarata' nın Türklerin tarihini anlattığına dair araştırmalar umut verici... Keltlerin DNA sının Altay'dan geldiği kanıtlandı. Etrükslerin DNA ları da Türk DNA sı ile uyumlu. Kızılderililer Türk olduğunu kabul ediyor. Nuh ve oğulları Türk'tü. Nuh'un gemisinin karaya oturduğu Ararat Dağı'nın Türkiye'deki Ağrı Dağı olduğu inancı doğrultusunda Türk soyundan gelen insanlığın Mezopotamya ve Hindistan'a dağıldığını, ilk konuşulan dilin Türkçe olduğunu, bilim, felsefe ve dinin yine Türklerden doğduğunu düşünebiliriz. Tüm Dünyanın kardeş olduğuna inanmak insanlığı daha güzel bir dünyaya taşıyacaktır diye umuyorum.
SilAmerika' lı yazar Gene D. Matlock; "Yunanlıların büyük tanrısı Zeus'un ismi de Türkçe. Kudüs, İsa gibi kelimelerin kökeni de aslında Türkçe ve dahası bu bahsedilen yerler de aslında İsrail'de değil Türkiye'de; İsa' da bu topraklarda yaşadı. Tüm dünya aslında Türk'tür!" diyor ve iddialarını Dünyanın pek çok yerinde dile getiriyor,
🍀🙋🍀teşekkürler hocam, iyiki varsınız 🙏
YanıtlaSil