Her Aşk Bir Baş Götürür


İman kalbe yerleşmediği sürece taklitte kalır. Bu yüzden kalbin hakikati görmesi için nurlanması gerekir. Tüm uyaranlardan sıyrılıp öz benliğimize bağlanmaktan, kendimizle başbaşa kalmaktan çok korkarız çünkü içe döndüğümüzde tutunduğumuz dış dünyanın elimizden kayıp gideceğini biliriz. Hazır olmayan kişilerin uyandığında yaşadığı boşluk duygusu bu durumun bir sonucudur. 

Kalbimizde iman varsa negatif tesirlerdeki hakikati görerek almamız gereken derse odaklanırız. İmanımız eksikse söylenmeye başlar, negatif enerji yayar ve tuzağa düşerek negatif bir döngünün içine hapsoluruz. Sağlıklı bir bedene gelen virüs bağışıklığı artırır ancak beden zayıf ise hastalık kaçınılmaz hale gelir. Kalbimizdeki iman negatif tesirleri dönüştürmek için mükemmel bir donanımdır. İman varsa korkunun yerini teslimiyet alır ve teslimiyet bilinci ruhumuz ile olan bağlantımızı güçlendirir. 

Denizdeki akıntıya karşı gelmek tüm gücümüzü tüketir ve bizi daha da dibe sürükler, akıntıyı yenemeyiz. Akıntıya teslim olmalı ve içinde bulunduğumuz alandaki gücü kendi gücümüz gibi kullanarak kıyıya çıkmayı başarmalıyız. 

İlahi aşk yolculuğu yalnızlığı beraberinde getirir ancak bu yalnızlık dirilme ile sonuçlanır. 'Her aşk bir baş götürür' derler çünkü gönül hanemizdeki putları kırabilmek, İbrahim gibi ateşin üzerinden yürüyüp geçebilmek ve ateşle dost olabilmek için nefsimizi kurban etmemiz gerekir. Bedenimiz yanmadan arınamaz, arınmadan da yükselemez. Demir kafesi eritebilmek için aşk ateşi gerekir. Koşulsuz sevgiyi yapılandırıp, eril ve dişil enerjimizi dengeleyerek bir kristale dönüşmeden gökkubbe delinemez... Beden arınıp saflaştığında semah ederek göğe yükselir ve çevresine ışıklar saçmaya başlar, döndükçe karanlıkları aydınlatır ve yeri göğü birleştirerek tüm varlık alemini BİRler. Beynimizi tam olarak kullanmaya başladığımızda; alemi hayranlıkla seyretmeye başlarız. 

Dna iplikçiklerimiz manyetik bir damgadır ve boyut kapıları ile bağlantılıdır. DNA iplikçiklerimiz açıldıkça boyut kapıları da açılır. Bu iplikçiklere verdiğimiz talimatlar ile ölümü yenebilir, yaşlanmayı durdurabiliriz. Kim olduğumuzu farketmeli ve düşünce gücümüzü kullanarak gerçekliğimizi yeniden yapılandırmalıyız. Zincirlerimizi kıralım ve meşaleyi elimize alarak karanlıkları aydınlatalım. Bizi sınırlayan her ne varsa görmeye ve kaldırmaya niyet edelim.

Gören gözümüz değil beynimizdir, duyan kulağımız değil beynimizdir, tadan dilimiz değil beynimizdir. O halde biz sadece beynimizin bildiği bir şeyi bilebiliriz. Zaman da beyindedir, mekan da, ölüm de... 

Ölüm anında fiziksel bedenimiz çözüldüğüne göre ikilik kalır mı? İkilik bittiğinde özgürlük gelir diyebilir miyiz? İkilik bittiğinde duyguların yerini bilgi alır diyebilir miyiz? 

Kimliğimiz olmasa kim olurduk? Zihnimiz olmasa kim olurduk?

YouTube Kanalım 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zaman Gezgini

Derviş Hürdür

Işık - Ses - Renk (Ezoterik Öğreti)