Bilginin Gizemi
Bilgiye susamış ve bilginin gizeminin peşinde olan bir derviş dünyevi duyguların karmaşasından kurtulduğunda doğanın gizemini çözmek, kendi doğasını tanımak ve öğrenmek üzere bir yolculuğa çıkar.
Ruhsal alemi keşfetmeye başladığımızda beden titreşimimiz yükselir ve manyetik alanımız genişlemeye başlar. Kader planını çözmeyi başardığımızda yaşamın matemetiğini kavrarız. Bu kavrayış bize şimdinin gücünü de gösterir.
Nefes yoluyla beynimizde alfa dalgalarını aktive ederek ruhumuzla bağlantıya geçebiliriz. Tasavvufta bu duruma hiçlik denir. Sadece nefese odaklandığımız, geçmiş ve gelecek algısından sıyrılmayı başardığımızda zihnimiz susar ve aklımız gönlümüze yönelir. Aklın gönle yönelmesi madde algısının geride kalması demektir. 'Sen çıkarsan aradan kalır yaradan' sözü bu hali açıklamak için kullanılır.
Düşünmeyi durduralım, gözümüzü kapatalım ve bembeyaz bir ışığın bulunduğumuz ortamı kapladığını hayal edelim. Gücümüzü hissedelim ve kalbimizin sesini dinleyerek sakin bir şekilde kalalım.
Tüm bu yolculuk aklın beyinden kalbe indirilmesi ile ilgilidir. Akıl kalbe yani gönle yöneldiğinde kalp ve beyin birlenir. Ayrılık bilinci geride kalır ve öz varlığımızı hissetmeye başlarız. Öz varlığımızı hissetmeye başladığımızda tüm evreni algılarız.
Potansiyelimizin farkına varamadığımız ya da görmeden geldiğimizde bedenimizde basınç başlar. Panik atak genellikle bu basıncın bir sonucudur. Açığa çıkması gereken bir enerji varsa ve biz engelliyorsak huzursuzluk kaçınılmazdır.
Bilgiyi alalım, eyleme geçirelim ve bilginin kendisi olalım ki yeni bir bilinç durumuna geçebilelim. Her birimizin süreci potansiyelimizi ortaya çıkarmak üzere planlanır ve her birimiz bilgelik yolunda ilerleriz. Potansiyelimizin farkına varamadığımızda ise uyarı mesajları gelmeye başlar. Bilgi sonucu gelen korku, anksiyete ve boşluk duygusu çok yüksek boyutlarla iletişim kurduğumuzun ve dünyaya arınma enerjisi getirdiğimizin bir işaretidir. Peygamberimizin vahiy geldiğinde titremesi ve üşümesi bu durumun bir sonucudur.
Antik çağlarda fiziksel bir sorun oluştuğunda ruh ile ilgili olduğu düşünülür ve öncelikle ruhun iyileşmesi hedeflenirdi. Beden ve ruh ile ilgili büyük bir farkındalık vardı, biz ruh ve beden arasındaki bağlantıları yeni yeni keşfetmeye başladık. Uzun yıllar Kahire'de yaşadım ve Antik Mısır Medeniyeti'ne ait bir çok yeri gezdim. Piramitler, Kahire Müzesi, tapınaklar ve kral mezarları başta olmak üzere pek çok yeri gezerken Antik Mısır Uygarlığını anlatan bir çok kitap okudum. Mısır'a bir kez gidenin ikinci kez tekrar gideceğine dair bir inanış vardır 3.5 yıl Kahire de yaşadım ve Türkiye'ye döndükten 7 yıl sonra tekrar gitmek nasip oldu hatta Arap Baharında Kahire'deydim. İnsan hayatında 7 yıl az bir zaman değil ve o dönemin tekamül yolculuğuma cok şey kattığını düşünüyorum.
Antik Mısır Uygarlığına ait hiyerogliflerde; kas tedavisi, sünnet ve tümör tedavisi gibi cerrahi operasyonlar betimlenmiştir. Antik Mısır'da tıp bilimi ile bilginin, bilim ve bilgelik tanrısı Thoth'dan alındığı söylenir. Kuran-ı Kerim'de İdris Peygamber olarak geçer. Başı kuş, vücudu insan olarak resmedilen ve tıbbın mimarı olan Thoth'un Horus'un gözünü tedavi etmesi ile ilgili bir mit vardır. Dün Coşkun Deniz'in bir videosunda Türkiye'nin neden dünyanın epifiz bezine benzetildigine dair bir açıklama ilgimi cekti. Türkiye'nin deprem haritasının Horus'un gözüne olan benzerliği oldukça ilgi çekici. Göz bebeği de Kırşehir!
Ra'nın gözü Antik Mısır'da; iyileşme ve sağlık ile ilişkilendirilir. Antik Mısır tıbbı oldukça ilgi çekicidir, özellikle enerji tıbbı...
Hindistan'da yaşayan ve ayurvedanın kurucusu olarak bilinen Sushruta'nın da katarakt ameliyatı ve bir takım cerrahi uygulamalar yaptığı bilinir ve Hint kültüründe de yarı kuş bir tanrıdan bahsedilir.
Bilgiyi tanrılardan aldıklarını söyleyen bir çok kültür vardır ve hepsi kuşa benzeyen bir varlıktan bahseder. İslam dininde; İdris veya Hızır, Yahudi ve Hristiyanlarda; Enoch, Anadolu'da; Ermiş, Mısır'da; Thoth, Yunan Kültüründe; Hermes, Sümerler de; Ningishzida!
Tıp bilgisinin ilahi bir bilgi olduğunu ve ilk insanlara verildiğini düşünüyorum. Kültürden kültüre ismi değişse de tüm dünyayı dolaşan kafası kuş, bedeni insan olan bir gezgin tarafından! Bir zaman gezgini olabilir!
Antik insanların beyin ameliyatı yaptığına dair kalıntılar bulundu. Travmatik durumlar ve kaza ile ilgili yapılan beyin ameliyatlarında açılan kafatasları bulundu. Beyin cerrahisi ilgili çok eski dönemlerde yapılan ameliyatlar var.
Antik Atalarımızın beyin hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olduğunu gösteren bilimsel veriler var ve ister istemez beynin içini gören bir teknolojiye sahip olup olmadıklarını düşünüyoruz.
2012 yılında robot teknolojisi ile ameliyat yapıldı ve günümüzde 3D yazıcılar ile vücut parçaları üretilebiliyor. Bilim adamları düşünce ile hareket eden robotik kol yaptı. Ancak antik uygarlıklar incelendiğinde tıp alanında benzer tekniklerin kullanıldığını görüyoruz.
İrlanda mitolojisinde ilahi bir doktordan bahsedilir; bilgisi ile însanları şifalandırır ve kolunu kaybeden bir krala gümüş bir kol yaparak onu iyileştirir. Bu gümüş kolun bizim henüz tasarladığımız gibi biyonik bir makina olduğu düşünülüyor.
Çok uzak geçmişte antik uygarlıkların; gelişmiş teknoloji ve tıbbi bilgiye sahip oldukları görülüyor bence en ilginç olan bu bilgiye ne olduğu?
1233 yılında Fransa'da Engizisyon kuruldu ve tüm Batı Avrupa'ya yayıldı. Büyücülük adı altında bir çok bilim insanı ve şifacı yakıldı. Engizisyon mahkemelerinde Tanrının adı kullanılarak bilgi ve teknoloji düşmanlığı yapıldı. Kilise şifacılık uygulamalarını da içeren kadim bilgiyi ve bilgeliği yok etti. Engizisyonun yok ettiği kadim bilgeliği arıyoruz. Doğu tıbbının enerji ile ilgili uygulamaları özellikle Çin Tıbbında kullanılan akapunktur noktaları, kanallar, çakralar ve meridyenler ile ilgili bilgi Batı tıbbının yeni gözdesi oldu.
Bedenimizin moleküler bir yapısı ve çok yüksek bir titreşimi vardır. Vücudumuza bir mikroskopla baktığımızda titreşen enerjiyi görebiliriz.
Zihnimizi kullanım şeklimiz titreşimimizi şekillendirir. Nesiller boyu taşınan bir bilginin ürünü olarak geldik ve çevremizden edindiğimiz bilgileri genetik bilgimizle harmanladık. Anne ve baba tarafından yedi kuşak atalarımızın bir karışımı olduğumuz söylenir. Titreşimimizi bu kayıtlar doğrultusunda oluşturulan düşüncelerimiz belirler. Düşünce yapımızı değiştirdiğimizde titreşimimiz dolayısıyla frekansımız değişir ve farklı bir gerçekliği deneyimlemeye başlarız.
Kur'an'ı Kerim'de "Kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa" der. Ayette manyetik alanımız olan auramızdan bahsedildiği çok açıktır. Çekim yasasına göre; manyetik alanımızın yaydığı enerji bir mıknatıs gibi benzer enerjileri çeker. Aura adı verilen manyetik alanımız için enerjik kimliğimiz de diyebiliriz.
Yüksek titreşimli duygular; sevgi, empati, huzur, adalet, doğruluk gibi auramızı olumlu etkiler ve bizi cennet diyebileceğimiz yüksek frekanslı alanlara uyumlar. Kıskançlık, kin, öfke, nefret, düşmanlık gibi düşük titreşimli duygular içinde olduğumuzda ise; Kur'an'ı Kerim'de dile getirildiği gibi işlediğimiz kötülük bizi çepeçevre kuşatır! Yani manyetik alanımız; düşünce, duygu ve davranışlarımıza göre yeniden şekillenir ve titreşimimiz yükseldiğinde cennet bilinci, titreşimimiz düştüğünde cehennem bilinci açığa çıkar.
Auramızın rengi günümüzde ölçülebiliyor. Cennet bilincinde yaşamanın dışarı yansıması olan nurlanmak; sevgi ile ışıldayan auramızın gözle görülebilir hale gelmesidir.
Bilincimize alandan sürekli enerji akar ve düşünüş şeklimiz bizden dışarı doğru yayılan enerjiyi belirler. Bize gelen ve bizden yayılan bir enerji ağı ile çevrelenmiş durumdayız. Etki-tepki yasası doğrultusunda düşüncelerimiz titreşimimizi oluşturur ve kontrol ederken bizimle uyumlu olayları ve insanları hayatımıza çeker. Sonsuz sayıda frekans içinden kendi frekans alanımıza titreşimimiz yoluyla bağlanır ve o alanı deneyimleyerek yaşamımızı sürdürüz. Evrenin sırrı; titreşimdir.
Hayatımızdaki zorlukların nedeni enerjinin belli bir alanda tutulup üst çakraların perdelenmiş olmasıdır. İlk üç enerji merkezi olan kök çakra, mesane çakra ve göbek çakrada devinip dururuz. Bu ilk üç çakra madde alemine aittir ve dünya ile olan bağlantımızdır. Mana alemi ile bağ kurabilmek için kalp çakrasının kilidini açmamız gerekir. Sevgi merkezi açılmadan yeniden doğum mümkün değildir.
🍀⛰️🍀teşekkürler minnettarım 🙏
YanıtlaSilTeşekkürler 🌍
Sil