Beynimizin Gizemli Dünyası

     


Benjamin Libet kişinin özgür iradesinin olup olmadığını anlamak için bir deney yapar. 1983 yılında yapılan deneyde deneklerden parmağını istediği zaman oynatması istenir. Deneğin eline kas hareketlerini elektriksel düzeyde ölçebilen EMG adlı cihaz bağlanır. Bu cihaz bir saniyenin binde birini ölçebilecek kapasitededir. Deneyde parmağı oynatma eylemi iki başlık altında incelenir;

   1. Parmağını oynatmaya karar vermek

    2. Parmağını oynatmak

Karar verme anını tespit etmek için de saat kadranına benzer başka bir araç kullanılır. Ayrıca deneğin karar anını tespit etmek için deneğin başına EEG (elektroensefalografi) takılır.

Deney sonucunda deneğin parmağını kaldırmaya karar verdiği an ile parmağını kaldırdığı an arasında 200 milisaniyelik bir süre ölçülür. Ancak ilginç olan denek parmağını kaldırmaya karar verdiği andan yaklaşık 350 milisaniye önce bilinmeyen bir mekanizma tarafından karar verilmiş olmasıdır. Bu deneyden sonra yapılan benzer deneylerde de, denek harekete geçmeden yarım saniye önce işlemin beyinde gerçekleştiği görülür. Denek karar vermeden önce beyin hücrelerinin faaliyete geçmesi bağlı olduğumuz ve bizi yöneten alanın varlığını gösterir. Günümüzde modern teknoloji kullanılarak yapılan testlerde de beynin denek karar vermeden 6 saniye önce işlemi gerçekleştirdiği tesbit edildi. Burada karar veren otomatik kayıtlarla hareket eden bilinçaltıdır. Bu deneyi öne sürerek özgür irade olmadığını savunanlar var. Farkındalık ile seçmeyen öz irade ile hareket etmeyen bir bilinç için özgür irade yoktur. Etki-tepki dünyasının etkisi altındadır ve robotiktir. Ancak bilinç frekansı yüksek olan, bilinçli seçimler yapabilen bir kişi etki- tepki dünyasından özgürleşir ve farkındalıklı seçimler ile kaderinin efendisi olmayı başarabilir.

Beynimizin % 10'u nöronlar, % 90’ı ise glia hücreleri denilen destekleyici hücrelerden oluşur. Glia hücreleri; nöronları sarar, onları bir arada tutar, aktive eder ve aktiviteleri kontrol eder.

Nöronlar beynin % 10'unu oluşturduğu için beynimizin %10'nu kullandığımız söylenir. Oysa bütünsel bir bakış ve farkındalık ile beynimizin %100'nü kullanabiliriz. Bütünsel düşünce(farkındalık) tüm beynimizi aktive eder.

Sol beynimiz erildir; mantık ve detaycılık, sağ beynimiz dişildir; duygu ve bütünsellik ile ilgilidir. Beyin hakimiyeti ise her iki beynin senkronize şekilde kullanılmasıdır. 

Sol el sağ beyin, sağ el sol beyin ile ilişkilidir. Kol ve bacaklar çapraz yapıldığında sinirsel fonksiyonların aktifleştiği, yeni yolların açığa çıktığı ve iki beyin arasında uyum sağlanarak süper öğrenme moduna geçildiği görülür.

Sağ beynimizin veya sol beynimizin bizi yönetmesine izin mi vereceğiz, yoksa yüksek farkındalık ile sağ ve sol beynimizi senkronize ederek yönetimi ele alıp beynimizin % 100'ünü mü kullanacağız?

Kurduğumuz hayaller beynimizin ön lobunda görüntülendiğinde enerji harekete geçer ve nöronlar tarafından nöronet biçiminde bir hologram oluşturulur. Ön lobda şekillenen görüntü önce talamusa gelir. Talamus oluşan hologramı onaylaması için önce bilinçaltına oradan da bedene gönderir ve bedende bir karşılık bulur. Bilinçli ve kimyasal bir karşılıktır bu. Yani gerçeklik önce beyinde oluşturulur sonra fiziksel realite olan bedende. 

Beynimiz bir bilgisayardır. Beyincik sahip olduğumuz tüm potansiyeli bilir. Beyin verimli bir deneyim için gerçekliğimizi oluşturacak görüntüleri hayal eder ve emir bedene göderilmeden önce beden beyinde duygusal olarak kopyalanır. 

Beynimiz nöronlar ile çalışır ancak bedenin sahip olduğu tüm duyguları içerir ve her duygunun kimyasal bir karşılığı vardır. Beyin bedeni yönetir o halde bedenimizin beynimizde şekillenen bir görüntü olduğunu söylemek mümkündür. Bedendeki sinir uçları nöronlar ile bağlantılıdır ve bu yüzden nöronlar içlerinde tüm bedeni taşırlar. Beden ön lobda yerleşiktir ve holografik olarak beliren resim bedeni otomatik bir şekilde aktive eder. İşte bu yüzden de bedenimizde oluşan bir hastalık beynimizde iyileşmedikçe iyileşemeyiz. İyi olduğumuzu hayal etmeli, dile getirmeli ve beynimizin ön lobuna sağlıklı bir beden görüntüsü yerleştirmeliyiz.

Zihinden kurtulabilir ve hayatımıza gözlemci olmayı başarabilirsek içinde bulunduğumuz alanı etkilemeye başlarız çünkü etki-tepki dünyasından çıkarak gözlemlemeye başladığımızda enerjiyi yönlendirecek gücü yapılandırabiliriz. 

İçinde bulunduğumuz alanı istediğimiz enerjiyi harekete geçirebileceğimiz potansiyellerle dolu bir tarlaya benzetebiliriz. Bu kuantum olasılıklar tarlasında düşünebileceğimiz, hayal edebileceğimiz ve olabilecek her şey potansiyel olarak mevcuttur. Seçebileceğimiz tüm potansiyeller aynı anda mevcuttur ve biz düşüncelerimiz ve hayallerimiz yoluyla odaklandığımız olasılığı canlandırırız. Yani sahip olduğumuz bu potansiyel tarlaya istediğimiz tohumu ekebiliriz. Enerjiyi harekete geçirerek kendi istediğimiz yolda yürüyebiliriz ve bu yol sahip olduğumuz potansiyel yollar içinden farkındalıkla seçtiğimiz yoldur. 

Beynimiz sürekli gelişmeye ve öğrenmeye açıktır. Bilinçaltımızdaki kayıtları fark edene ve bilinçaltımızdaki örtüleri kaldırıp; yaşam amacımızı ve kim olduğumuzu idrak edene dek kader mahkûmuyuz...

Milyarlarca hücre ile birlikte varlığımızı devam ettiriyoruz. Bu hücrelerin kontrolünü sağlayan kim? Sen neredesin? Evde misin?

Eğer evde isen kontrol sendedir. Zararlı olanı dönüştürebilir ve bedeninden maksimum şekilde faydalanarak sağlıklı bir ömür sürebilirsin. Beden kontrolün kimde? Otomatik kayıtlarla hareket eden bilinçaltında mı? Hiç susmayan zihninde mi? Yoksa hem bedenini hem zihnini gözlemleyen, her şeyin farkında olan sende mi?


YouTube Kanalım 


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zaman Gezgini

Derviş Hürdür

Işık - Ses - Renk (Ezoterik Öğreti)