Birlik ve Bütünlük Algısı
Kalbimizdeki acıya dayanamadığımız ve yaşamın anlamsız olduğunu düşünmeye başladığımız an'da iç dünyamızda bir sorgulama gerçekleşir ve arayış yolculuğumuz başlar. 'Ben' dediğimiz kimliğimizin ötesinde bir şeyler olduğunu düşünür, kendimizi eksik hisseder ve tamamlanabilmek için bir anlam arayışına gireriz, içimizdeki acıyı durdurabilmek için bir yol ararız.
Zihnimize köle olmak yorar, gün geçtikçe zorunluluklarla dolu bir koşturmacanın içine hapseder benliğimizi ve mutsuzluğumuz her geçen gün artar. Değersizlik duygusu benliğimizi sinsice esir aldığında, öz benliğimizden kaçmaya çalışırken farkında olmadan bir şeylere bağımlı hale geliriz.
Zihin zihne köle olanı yutar ve bir labirente hapseder. Aynı sarmalda dönüp dururken bunalır, sıkılır, tükenir ve korkunun esiri oluruz. Korku kalbimizi karartır ve kararan kalp negatif enerjinin hüküm sürdüğü bir yer haline gelir.
Mutluluğa gitmeyen ve bir hedefe hizmet etmeyen yol yorar insanı, daha hızlı yaşlandırır. Duygularımızı kontrol edemediğimiz ve kendimizden bıkmaya başladığımızda dengemizi kaybederek merkezimizden uzaklaşırız. Sürekli yorgun, mutsuz, ümitsiz ve uykusuz hissetmek anlamsız bir yaşamın işaretleridir.
Mutluluğun anahtarı; irade, sabır ve düşünce gücüdür. Zihin ise hazzı ve maddi gücü sever.
Aramaya başladığımızda ve yolda yeterince ilerleyerek zihinsel matrixi farkettiğimizde bir kapı açılır önümüzde. "Yalnız değilsin, kendi çabanla buralara kadar geldin ve kalbinin kilidini açmayı başardığın için rehberlik almayı hak ettin" diyen bir ses duyulur. Kapkaranlık bir mağaradan çıktığımızı tüm kalbimizle hisseder ve derin derin nefes almaya başlarız. Geride bıraktığımız zihinsel köleliğin farkına vardığımız için de sımsıkı sarılırız hayata, yaşamaktan keyif almaya başlarız.
Kalp çakrasının rengi yeşildir ve bizi doğa ile uyumlamaya başlar. Güneş bir başka parlak görünür gözümüze, pırıl pırıl, sımsıcacık gelir ve bu sıcaklık ayın enerjisini taşıyan kalbimizden dışarı yansımaya başlar.
Yaşadığımız her şeyin bir ön fragman olduğunu ve bize bir mesaj verdiğini anlarız. Geçmiş, şimdi ve gelecek bir potada erir ve sadece an kalır. Bir rüyada olduğumuzu, duygu ve düşüncelerimiz sonucu yaydığımız his ile bu rüyayı yönettiğimizi fark ederiz. Kalbimizden yayılan enerjinin bize geri döndüğünü, tüm gerçekliğimizin titreşimimizle şekillendiğini anladığımızda evrensel yasaları kavramaya ve evrenin dilini okumaya başlarız.
Gördüğümüz tüm bu evrenin zihnimizin yansıması olduğunu ve zihnimiz yoluyla gerçekliğimizi şekillendirdiğimizi anladığımızda büyük bir bilinç sıçraması yaşarız. İki kutuplu bu evrende mutlu olabilmek için dengede ve merkezimizde kalmamız gerektiğini deneyimler yoluyla öğreniriz. Çünkü kutuplardan birinde aşırı gittiğimizde diğer kutup tarafından çekilme başlar.
Oyunun kurallarını kavradığımızda yaşam ustası olur ve hayatımızı bilgece yönetmeye başlarız.
Yüksek bir titreşim ile sevgi yaymaya başladığımızda aynı titreşimdeki insanlar çevremizde toplanmaya başlar. Kalbindeki kilidi açmayı başarabilenler birbirine doğru çekilir.
İnsanların büyük çoğunluğu sahte aynalarla donatılmış kapkaranlık bir mağarada tüketir ömrünü ve mağaranın içi çok kalabalıktır. Dışarıya çıkmayı çok az insan başarabilir bu yüzden ruhsal farkındalık yolunda ilerleyen insan sayısı azdır.
🍀🕊🍀çok ama çok haklısınız, teşekkürler 🙏
YanıtlaSil🙏🦋
Sil