DÖRT UNSUR
Türklerin inanç sistemi içerisinde yer alan dört element, dört kutsal ağaç, dört yön ve dört kapı kutsalın tezahürü olarak görülür ve tabiatüstü motiflerle iç içe geçerek günümüze kadar ulaşır. Sayılara yüklenen anlam sadece sayısal ve ölçülebilir olmasından değildir, kültür içerisinde yaşanmış ve tecrübe edilmiş dini inanç ve mitolojik boyutun özel anlam katmanına dönüşmesiyle de ilgilidir.
Bireyler toplumun gelenek ve göreneklerine göre şekillenirler. Türk mitolojisi efsaneler, destanlar ve masallar yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılarak bireyi ve toplumu şekillendirmiştir. Oğuz Kağan, Alp Er Tunga gibi destanlar ve Keramat-ı Ahi Evran gibi hikayeler ile ermişlerin gösterdiği tabiatüstü olaylar, kerametler, hikmetli sözler ve olaylar karşısındaki duruşları kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.
Olgun insan olmak için insanın aşamalı olarak şekillenmesi ve olgunlaşma sürecinde geçirdiği evreler tabiatın dört temel unsuru olan hava, su, toprak ve ateş ile sembolize edilmiştir. Dört kapı ve kırk makam yoluyla HAKİKAT yolculuğu şifrelenmiştir. Mana alemi simgesel bir dil kullanılarak sırlanmıştır. Böylece Yaradan ile kul arasındaki ilişki zihnin ötesine taşınmış ve KALP GÖZÜ İLE GÖRMEK kodlanmıştır.
Tabiatın veya madde âleminin temel unsurları olarak bilinen ateş, hava, toprak ve su Tasavvufta nefsin dört mertebbesi ile özdeşleşmiştir. Her bir element (DÖRT KAPI) ve karşılığı on özellik ile karşılaştırılmış kırk sayısına (KIRK MAKAM) ulaşılmıştır.
Türklerde, dört sayısının kullanımı tekke tarzı şiir metinlerinde (Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Muhyiddin Abdal ve Sorgunlu Sıdkı Baba); kapı, unsur (element), yön, melek renk, yâr ve özellik kavramlarıyla bir arada verilmiştir.
Maddi düzenin sayısı olan DÖRT; ayın 4 evresinde ve güneşin mevsimsel 4 döngüyü oluşturmasında da görülür. 4 yön, 4 ara yön, gök ve yerin temsil ettiği evrensel iki zıt tamamlayıcı ilke, kozmoloji temellidir. ATA-ERİL ve ANA-DİŞİL in nefesleri, sekiz yönden (dört ana ve dört ara yön) esen rüzgârlarla taşınır, birleşerek elementleri oluşturur.
Mısırlı Türk tarihçi Abdullah Aybek ed-De-vadari’den nakledilen Efsanede;
“İlkçağda yağmurdan hasıl olan seller Karadağcı denilen bir dağdaki mağaraya çamur sürükleyip getirdi ve bu çamurları insan kalıbına benzeyen yarıklara döktü. Su ile toprak bir müddet bu yarıklarda kaldı. Güneş Saratan burcunda idi ve sıcaklığı çok kuvvetli idi. Güneş, su ve toprak döküntülerini kızdırdı, pişirdi. Mezkür mağara kadının karnı (batnı) vazifesini gördü. Su, toprak ve güneşin harareti(ateş) unsurlarından ibaret olan bu yığın üzerinden dokuz ay mutedil rüzgâr( hava) esti. Böylece dört unsur birleşmiş oldu. Dokuz ay sonra bu yarıktan insan şeklinde bir mahluk çıktı. Bu insana Türk dilinde AY ATAM denildi ki AY BABA demektir. Bu AY ATAM denilen kişi sağlam havalı ve tatlı suya indi. Kuvvet ve neşesi günden güne arttı, orada kırk yıl kaldı”
Efsanenin dişi kişiye uyarlanması ise şöyle; "Topraktan yaratılan dişi kişiye AY YÜZLÜ anlamına gelen AY-VA adı verildi. AY ATAM ve AY-VA ’nın birlikteliğinden YARISI ERİL, YARISI DİŞİL kırk çocuk dünyaya geldi."
Efsaneye göre, AY ATAM ve AY-VA, mağarada dört unsurun birleşmesi sonucu vücuda gelir, ölümden sonra gömülürler, üzerleri altın kapı ile kapatılır, yanlarına çiçekler konur burada en önemli detay herşeyin MAĞARADA gerçekleşmesidir.
Başlangıçta kozmik hiyerarşide gök ve gök katları varken sonrasında yer ve yer altı ile karşılaşıyoruz. Türk düşünce sisteminde, evren şeması; gök, yer ve yer altı olmak üzere üç katmanlıdır.Türklerde göğün katları 7, 9, 12, 16, 17 sayıları ile imgelenmiştir. Her katın özelliği doğrultusunda katmanları belirlenmiştir. Dört kapı ve kırk makam da bu bakış açısının bir sonucudur. Elementler ve element döngüsü de dörtlü unsurların kat ve katmanlar modeline uygundur.
Gökyüzünü tanımlayan açılmış bir gül, çok kollu yıldız ve güneş ışınlarıyla sembolleştirilen GÖK ÇARKInın Arapça karşılığı FELEKtir. Daimi döngünün veya zamanın kaynağı; doğu yönünü temsil eden çifte ejderdir. Çifte ejderin döngüsü dört unsur olarak belirir; SICAK, SOĞUK, KURU, YAŞ (ISLAK)
Yeryüzü ise tabiatın dört yönünü gösteren dört kutsal element ile simgelenir:
DOĞU-MAVİ EJDER-AĞAÇ ELEMENTİ,
BATI-AK PARS-METAL ELEMENTİ
KUZEY-KARA YILAN-SU ELEMENTİ,
GÜNEY-KIZIL SAKSAĞAN veya KIZILKUŞ-ATEŞ ELEMENTİ.
Konya Mevlana Müzesinde, 13. yüzyıldan kalan madeni kandilde bu dört hayvan imgesi resmedilmiştir. İslam öncesi Türklerde kutsal dört element ve dört yönü temsil eden hayvan figürleri bir bütünlük teması içerisinde sunulmuştur.
Türkler güneşin doğduğu yön olan doğuya yönlenir, yüzlerini doğuya dönerek yönlerini tayin ederlerdi.
Türkçede YEL kelimesi; hava, rüzgâr kelime anlamlarıyla da birlikte kullanılırdı. Rüzgârın yönü hava değişimini etkilediği için YEL ANA ve YEL BABA olarak imgelenmiş böylece mitolojik veya ilâhî bir kimliğe büründürülmüştür. Bu yapının İslami dönemde eren veya evliya kimliğine evrildiği düşünülmektedir.
Hacı Bektaş-ı Veli Makâlât adlı eserinde; “Hak subhânehû ve te’âlâ Âdemi dört dürlü nesneden yaratdı ve hem dört gürûh kıldı ve hem dördin dörtdürlü tâatda kodı ve dört dürlü halleri ve dört dürlü arzuları vardur. İmdi dört dürlü nesneden kim yaratdı evvel TOPRAKTAN ikinci SUDAN üçüncü ODDAN(ateş) dördüncü YİLDEN(hava) ve dört gürûh kim kıldı” der.
Eserde insanlar dört grup olarak gösterilirler ve her bir grubun özelliklerinin yanı sıra yapmaları gereken işler sıralanır. "Toprak toprağa, su suya, ateş ateşe ve rüzgâr rüzgâra gitti" sözüyle her nesnenin aslına döndüğü vurgulanır.
"(Ey insanlar!) Sizi topraktan yarattık, (ölümünüzle) sizi oraya döndüreceğiz ve sizi bir kere daha oradan çıkaracağız." (Tâhâ 20/55)
Türk mitolojisinde, OT-İNE, OT-ANA olarak bilinen ATEŞ İLAHESİ, saadet ve refah getiren ilahi bir varlıktır, şifacıdır. Otman Baba Fatih Sultan Mehmed hastalandığında dört selvi ağacından yakılan ateşin başında “Karanlık götürülsün ve Mehmed sağ olsun” şeklinde dua ederek hastalığı tedavi etmeye çalışır.
Orta Asya Şaman gelenek ve ritüellerinde, ateş arındırıcı güçtür. OCAK sözcüğü şifacı için de kullanılır bu yüzden ocağın sönmesine izin verilmez.
Kutsal dört yön simgeselliğinde ateş tabiatüstü bir motiftir. Kadim Türklerde varlık bilinci, mistik bir şekilde işlenmiş ve varlıkta birlik anlayışı savunulmuştur. Ateşten korkmayan bir ruhun kudreti ve kerameti yüceltilmiştir.
"Abdal Musa, dönemin Teke Beği tarafından cezalandırılmak istenir, her evden bir yük odun getirilmesi ve bu odunlarla ateş yakılma emri verilmesi üzerine, Abdal Musa bütün dervişleriyle birlikte ateşe "HU" diyerek girer ve “Sizinle şöyle oynayalım, kim Od’un yirinde çayır bitsün. Beni sevenler yürisin” der. Abdal Musa ile birlikte bütün canlılar, dervişler, dağlar, taşlar yürüdüler" Ateşin keramet tecellisini daha sonra Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından ateşe atılması hadisesinde görürüz.
Hacı Bektaş Veli menkıbesinde ateşin keramet motifi işlenir; Hırkasını yakarak orman oluşturur, (“Bu külün düştüğü yerde ağaç bitsin. Kıyamete kadar tükenmesin” )sema ritüeli yapılır, ateşin etrafında kırk defa dönülür, hırkanın külleri havaya savrulur...
Eski Türk inançlarında ağaç kültü, bütün Türk boylarının mitlerinde, destanlarında çok derin izler yaratmıştır. Ağaç tek başına yeterli görülmemiş, kerametlerin oluşum aşamasında ateşin şifacı yönünün etkinliği tabiatın temel elementleriyle bir bütün halinde gelişmiştir.
Dişil ve eril ilkelerin karışmasıyla CANLI - CANSIZ veya SOMUT - SOYUT iki varlık tipi ortaya çıkar:
GÖK parlaktır, alttaki yağız YER karanlıktır.
GÜNEŞ parlaktır, AY karanlıktır.
ATEŞ parlaktır, SU karanlıktır.
ERİL parlaktır, DİŞİL karanlıktır.
Yunus Emre “DÖRTTÜR ANAM, DOKUZDUR BABAM ” ifadesiyle; gök - yer ve eril - dişil paralelliğine vurgu yapar.
Mevlana’da, “YERYÜZÜ KADIN, GÖKYÜZÜ İSE ERKEK GİBİDİR ” ifadesiyle YER - GÖK birlikteliğini, DİŞİL ve ERİL arasında kurulan evlilik gibi imgeler.
Eski Türk düşünce sistemi ve devamı olan tasavvufta tabiat (yeryüzü) ve insanın doğası, kutsal bilinen ve birbirine zıt, dört unsurdan oluşur:
ATEŞ (od) ,
HAVA (yel),
SU (âb),
TOPRAK hâk (turâb)
Yaradılış cansız varlıklara(1), bitkilere(2), hayvanlara(3) ve insanlara(4) doğru evrilir ve bu evrim merkezden çıkan bir ok ile sembolleştirilir. Sufi mistisizminde de dört sayısı kutsaldır. Tanrı’ya ulaşmak için dört aşamanın tamamlanması gerekir..
Hedefe ulaşabilmek için DÖRT KAPI-> KIRK MAKAM dan geçilmesi gerektiği sembollerle aktarılır. Şeriat kapısı, Tarikat kapısı, Hakikat Kapısı ve Marifet-Kapısı (toprak, su, ateş, hava) sembolleştirilerek dünyanın ve tanrısal gücün yardımıyla Nasut Aleminden (maddi, biyolojik alem) Melekût Alemine (4.gök, nur alemi), oradan Ceberut Alemine (Makamı Mahmud- gizli sırlar ve kutsal nimetler) ve son olarak Lahut Alemine (hakikat alemi; bu alana giren varlık tamamen yok olur; varlıkta yokluk. Sonra Lahut nurundan tekrar kudsî bir elbise giydirilerek Tanrı’nın kudreti ile yoklukta varlık bulur; yoklukta varlık) ulaşır.
İlk akıldan diğer kozmik akıllar ve nefsler var olur ve DÖRT UNSUR olarak ortaya çıkar. Bunlardan cansız varlıklar, bitki, hayvan ve insan meydana gelir. İnsan melekle hayvan arasında yer alır. Nefsiyle hayvanlar âlemine, ruhuyla melekût âlemine bağlıdır. Nefs terbiyesiyle sonsuzluğu kucaklayarak asıl kaynağına ulaşır. Olgunlaştığında dairenin bitiş noktasına ulaşır yani daire tamamlanarak ilk ve son birleşir; döngü tamamlanır. Ruhsallık; KUTSALI doğurur. Fiziki âlem, göksel cisimlerin hareketi ile şekillenir. Fiziki evrendeki cisimler düz, yatay veya statik bir devinim izlerken gök cisimleri dairevi ve döngüsel bir hareket halindedirler. Bu dönüş bir halden başka bir hale geçişin anahtarıdır. Varlık yukarıdan aşağıya yarım daire şeklinde iner ve aşağıdan yukarıya doğru yine yarım daire şeklinde çıkarak tamamlanır. Böylece tam bir daire meydana gelir.
Dört unsur zıtlıklar prensibiyle oluş ve bozuluşa kaynaklık eder. Dört unsurun her biri farklı oranlarda bir araya gelir, karışır ve zıt olan varlıklar oluşur. Bu unsurlar, farklı canlı türleri ve onlara özgü karakterler meydana getirir. İnsan da bu dört unsurun oran ve karışımı ile şekillenir.
Dört yön simgeselliğinde güney ateştir ve kuşlar ile simgelenir. Türk mitolojisinde; Toğrul, Zümrüd-ü Anka, Pers mitolojisinde; Simurg ve Arap mitlerinde; Anka kuşu KARTALLA olan benzerlikleri ile yer alırlar.
Otman Baba’nın tabiat olaylarına hükmetme gücü ve kerametleri, eski Türk dininin Şamanist motiflerini sergiler. Bektaşilik tarikatı içinde yazılan Menâkıb-ı Piri Baba ve Velâyetname-i Hünkâr Hacı Bektaş Veli’de geçen; Kâbe yolculuğu, mevsimi olmayan meyvelerin olgunlaştırılması, güvercin kılığına girme şeklinde beliren kerametler bu motiflere örnek olarak verilebilir.
Güneş ile ilişkilendirilen, ateşin simgesi; TURNA olmuştur. Pir Sultan Abdal’ın bir beytinde bu yapı çok güzel örneklendirilir.
"Hazret-i Şah’ın avazı
Turna derler bir kuştadır
Bakışı arslanda kaldı
Döğüşü dahi koçtadır"
Çeşitli efsanelere ve halk inanışlarına göre insan yaratılmadan önce ilk olarak kuş yaratılmıştır.
Oğuzların hanedanlık armalarında yırtıcı kuşlardan olan şahinin farklı türleri kullanılmıştır. 24 Oğuz boyundan her birinin bir şahin türüyle örtüştüğü düşünülmektedir.
Zıtlıklar prensibi doğrultusunda; Çin’de Kızıl kuş, Türklerde; Kara-kuş karşımıza çıkar. Karakuş, gece ve gündüz zıtlığında göğün zirvesinde, geceye ve gündüze (güneş) e hakimdir.
Kadim Türklerde ağaçlar; evrenin eksenini, gök ve yer arasındaki bağlantıyı, yaşamın devamlılığını ve mevsimsel döngüleri simgelerler. Doğanın fiziksel döngüleriyle ruhsal tekamülümüz arasında derin bir bağlantı vardır. Doğa, içsel yolculuğumuzun bir yansımasıdır.
4 Kutsal Ağaç, 4 kapı, 4 element, 4 mevsim, 4 yön,4 ara yön vardır. 4 sayısı ruhsal gelişim, bilgelik arayışı ve ilahi olanla bağlantı kurma temalarını içerir. Temel olarak denge, yapı, düzen ve tamamlanmışlık ile ilişkilendirilir. Bir döngünün tamamlanmasıdır.
Dayanıklılık, bilgelik ve koruyuculukla ilişkilendirilen; GÜRGEN
Güç, uzun ömür, bilgelik ve sağlamlık sembolü; MEŞE
Bilgelik, geçmişle bağlantı ve ruhsal gelişimle ilişkilendirilen; KAYIN
Barış, bilgelik, bereket ve uzun ömürlülüğün evrensel bir sembolü olan; ZEYTİN
Dört farklı yönde bulunan ve her biri belirli bir elementi veya ruhu temsil eden ağaçlar dünya ekseni veya yaşam ağacı motifiyle birleşerek evrenin dört bir yanını kapsayan bir bütünselliği simgelerler. Genellikle belirli niteliklerle veya ilahi varlıklarla ilişkilendirilen DÖRT KUTSAL AĞAÇ kavramı; dünyevi ve ruhani alemler arasındaki bağlantıyı, yaşamın devamlılığını ve kozmik düzeni temsil ederler.
Antik çağlardan beri kabul gören ve ezoterik öğretilerde temel bir yer tutan DÖRT ELEMENT (Toprak, Su, Hava, Ateş), dört sayısının ezoterik anlamını en net şekilde ortaya koyar. Her bir element, evrenin ve insan doğasının farklı yönlerini temsil eder:
TOPRAK: Dört sayısının sağlam temel ve yapısal yönüyle doğrudan bağlantılı olan toprak; maddiyatın, fiziksel bedenin, istikrarın, güvenliğin ve somut olanın sembolüdür.
SU: Akışkanlığı ve yaşam verici özelliğiyle ruhsal beslenmeyi simgeleyen su; duyguların, bilinçaltının, sezginin, uyumun ve değişimin sembolüdür. Su burçlarının daha sezgisel olması bu durumla ilişkilidir. Her birey kendine özeldir ve doğasına has özelliklerle donatılmıştır.
HAVA: Soyut kavramları ve entelektüel süreçleri ifade eden hava; zihnin, iletişimin, düşüncelerin, bilginin ve özgürlüğün sembolüdür.
ATEŞ: Aydınlanma ve yıkım gücüyle hem yok edici hem de yeniden başlatıcı bir etkiye sahip olan ateş; enerjinin, tutkunun, dönüşümün, iradenin ve yaratıcılığın sembolüdür.
Bu dört element, bir araya gelerek evreni ve insanı oluşturan temel bileşenleri temsil ederler. Dört sayısı, bu elementlerin uyumlu birleşimini ve dengesini sembolize eder. Bir insan ancak bu dört elementi kendi içinde dengeleyebildiğinde bütünlüğe ve aydınlanmaya ulaşabilir.
Dört sayısı, ezoterik anlamda denge, düzen, yapı, tamamlanmışlık ve bütünlüğün güçlü bir sembolüdür. Dört kapı, insanın manevi yolculuğundaki aşamaları gösterirken, dört kutsal ağaç evrensel bağlantıları ve yaşamın sürekliliğini vurgular. Dört element ise, hem dış dünyayı hem de insanın iç dünyasını oluşturan temel kuvvetleri ifade eder. Bu kavramların tümü, DÖRT sayısının evrensel bir düzenleyici ve dengeleyici rol oynadığını gösterir ve DÖRT DÖRTLÜK; eksiksiz kusuru yok anlamına gelir.
Sevgiyle kalın...
🌲Hocam size özgü butunleyici tarzinizla konuyu her yönüyle fevkalade güzel anlattınız.💙 akrep burcuyum. Su elementiyle ilgili bölüm çok dikkatimi çekti.🙏konficyus derki;tek kelime kararını, tek duygu yaşamını, tek bir insan seni değiştirebilir. Nice gönüllere dokunmanizi çok isterim.yuregi tam gönlü güzel insan,minnettarım 👏
YanıtlaSil🙏🌻
Silfiliz hanım dairenin tamamlandığını yada farkındalıkla o yolda yürüdüğümüzü daireyi tamamladığımızı nasıl anlayacağız🙏bu daireyi çok duydum okudum ama tamamen saflaşmak mı?
YanıtlaSilDaireyi tamamlamak; kendi kuyruğunu yiyen yılan veya ejderha sembolüyle de temsil edilir ve temelinde sonsuzluk, döngüsellik, kendini yenileme ve bütünlük gibi temaları barındırır.
SilSonsuzluk ve döngü; başlangıç ve sonun birleştiğini, zamanın doğrusal değil döngüsel bir yapıda olduğunu simgeler. Yaşam, ölüm ve yeniden doğuşun sonsuz bir çember içinde olduğunu gösterir. Bir şeyin sonu, aynı zamanda yeni bir başlangıçtır. Bu, kozmik döngülerden mevsimlere, hatta bireysel yaşam döngülerine kadar her seviyede kendini gösterir.
Yılanın kendi kuyruğunu yemesi; simyada maddenin dönüşüm sürecine benzetilir ve eskiyi yok ederek yeni bir varoluş yaratmayı simgeler. Bireysel düzeyde ise bilinçli bir şekilde kendini dönüştürmeyi, eskiden arınarak yeni bir benlik yaratmayı ifade eder. Kişinin kendi hatalarından ders alması, eski inançlarını sorgulaması ve sürekli bir gelişim içinde olması bu sürecin bir parçasıdır. Yaşam ve ölüm, aydınlık ve karanlık, eril ve dişil gibi zıtlıkların birliğini ve evrenin bütünlüğünü sembolize eder. Başlangıcın ve sonun aynı noktada buluşması, evrendeki her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve tek bir bütünün parçası olduğunu anlatır. Döngüyü tamamlamak, bu bütünlüğün farkına varmak ve evrensel birliğe ulaşmak demektir.
Yani sadece bir sona ulaşmak değil, aynı zamanda bu sonun getirdiği dönüşümle yeni bir başlangıca adım atarak bireysel ve evrensel bütünlüğe erişmektir. Bu, kendini keşfetme, sürekli bir değişim içinde olma ve yaşamın sonsuz döngüselliğini idrak etme yolculuğudur. Yer değişiklikleri, ayrılıklar, ölümler hep bu döngüsel değişimin bir sonucudur🌻
teşekkür ederim filiz hanım🌻
Sil❤️
Silfiliz hanım❤️ 4kapı(şeriat,tarikat,hakikat,marifet) 40 makamdaki 10 olarak denk gelen durumlar nedir?
YanıtlaSilHacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat adlı eserine göre her bir kapının ve bu kapılara ait makamların özeti:
SilŞeriat Kapısı (İbadet ve Ahlak Kapısı)
Bu kapı, tasavvuf yolculuğunun ilk basamağıdır. Dinin dışsal kurallarını, yani şeriatı öğrenmek ve uygulamak esastır. Bu makamlar, kişinin ibadetlerini tam yapması, temiz olması ve doğru ahlak sahibi olmasıyla ilgilidir.
10 Makamı:
* İman etmek
* İlim öğrenmek
* İbadet etmek
* Helal kazanmak
* Haramdan kaçınmak
* Nefsi terbiye etmek
* Kötü ahlaktan arınmak
* Merhametli olmak
* Cimrilikten uzak durmak
* insanlarla iyi geçinmek
Tarikat Kapısı (Manevi Yola Giriş Kapısı)
Şeriat kapısını geçen kişi, bu kapıda bir mürşide (manevi rehber) bağlanarak tasavvuf yolculuğuna başlar. Bu aşamada asıl amaç, manevi disiplini artırmak ve nefsini tamamen kontrol altına almaktır.
10 Makamı:
* Bir mürşidi takip etmek
* Tevbe etmek
* Zikir yapmak
* Sabırlı olmak
* Kanaat etmek
* Cömert olmak
* Nefsi öldürmek
* Edep ve haya sahibi olmak
* Sohbet meclislerine katılmak
* Dervişliği kabul etmek
Hakikat Kapısı (Gerçeğe Ulaşma Kapısı)
Bu kapı, en zor ve en yüksek mertebedir. Bu kapıya ulaşan kişi, Allah'ın varlığını ve birliğini tam anlamıyla idrak eder. Bu aşamada kişi, benliğinden tamamen sıyrılır ve tüm varlığın Allah'tan geldiğini anlar.
10 Makamı:
* Hakk'a ulaşmak
* Vahdet-i Vücud'u idrak etmek
* Birlik bilincine varmak
* İç alemi görmek
* Allah'ın isimlerini bilmek
* İlahi sırlara vakıf olmak
* Makamların sonuna ulaşmak
* Nefs-i Safiyye makamına varmak
* Kamil insan olmak
* Allah ile bir olmak
Marifet Kapısı (İlahi Sırları Keşfetme Kapısı)
Bu kapı, kişinin Allah'ın sırlarına vakıf olduğu, ilahi marifet ve hakikat bilgisini edindiği son aşamadır. Buraya ulaşan kişi, artık hem dünyevi hem de uhrevi tüm makamların üstündedir ve insan-ı kâmil (olgun insan) seviyesine yükselmiştir.
10 Makamı:
* Marifetullah'a ulaşmak
* Allah'ın zâtını idrak etmek
* Gönül gözüyle görmek
* İlahi sırları bilmek
* Veli olmak
* Peygamberin izinden gitmek
* Hakk'ı görmek
* Hakk ile konuşmak
* Sonsuz makamlara ulaşmak
* Mutlak birliğe erişmek
Hacı Bektaş-ı Veli'ye göre, bu dört kapı ve kırk makam, insanın manevi yolculuğunu sistemli bir şekilde tanımlar ve bu yolculuğun sonunda İnsan-ı Kâmil mertebesine ulaşmayı hedefler.
sonsuz teşekkür ederim filiz hanım🌻
Sil🪷
SilTeşekkürler 🌠
YanıtlaSil🪷
Sil