21 Mart ve Türklük Bilinci



Destanlar ve efsaneler yaradılışı anlatan en eski edebi metinlerdir. Bu metinlerde yaratma özelliği olan gök tanrıların gücü vurgulanır. Gılgamış Destanı ve Altay Türklerinin Yaradılış efsanesinde de Gökteki Yüce Tanrı inancı dikkat çeker ve tüm bu efsaneler zengin mitolojik unsurlar içerirler. Türk kültüründe Yaradılış ile ilgili bir çok aktarıma rastlıyoruz. Altay ve Yakut Türklerinin Yaradılış Destanları, Uygurlara ait Türeyiş Destanları bu kültürel alt yapı ile ilgili bilgi verirler. Gılgamış destanında da kozmogonik kavramlar dikkat çeker. Tüm efsane ve masallarda insanın tekamül yolculuğu kodlanmıştır. 

Yurtlarından olmuş Türklerin korunaklı bir yer bulmasının ve yeniden türeyişinin anlatıldığı Ergenekon Efsanesi, Ziya Gökalp'in mefkûresi ve Kızıl Elmanın ne olduğunu anlamaya çalışalım. Bunu yapabilmek için de her zaman olduğu gibi imgelerin izini sürelim. Çünkü Ergenekon destanındaki imgeler kollektif bilinçdışımızı yansıtır. 

Efsane Göktürk'lerin Tatar'lara yenilmesiyle başlar. Ardından yağma, katliam ve esaret gelir. Hayatta kalanlar esir düşer. Oğuz Han soyundan gelen İl Han'ın oğlu Kıyan ve yeğeni Nököz eşleriyle birlikte kimsenin bulamayacağı bir yer ararlar ve bir dağın doruğuna ulaşırlar. Onlara bir geyik yol gösterir. Kurt gibi aniden görünen ve insanlara doğru yolu gösteren, türeyişin, saflık ve temizliğin sembolü olan Geyik de bozkurt gibi bazı Türk boylarının sembolüdür. Dağın doruğu olan Ergenekon'da çoğalırlar ve 400 yıl yaşarlar ancak Ergenekon'a sığamayacak kadar kalabalık olduklarında çıkmaya karar verirler. Ancak çıkış yolu yoktur.

Demircinin rehberliğinde 70 ateş yakılır ve bu 70 ateş körüklenerek dağdaki demir madeni eritilir ve yüklü bir devenin geçebileceği bir delik açılarak Ergenekon'dan çıkılır. Tatarlar'dan intikamlarını alarak yurtlarına dönerler. 

Ergenekon; Türkleri korur, saklar ve besler. Yeniden doğmaları için güçlenmelerini ve çoğalmalarını bekler. Burada kaybedilen yurt yitirilmiş bir özlem olarak karşımıza çıkar. Türkler dünya cenneti olan yutlarını yitirmişlerdir ve Topraklarına geri dönmek için 400 yıl beklemeleri gerekmiştir. Ergenekon; tek ve çok zorlu bir yoldan ulaşılan 2 aile için av hayvanları, temiz hava ve akarsuların olduğu korunaklı bir alandır. Bu alanda aradan 400 yıl geçmesine rağmen ata ruhları ile bağ kuran Türklerin atalarının rollerine büründüğünü ve yurtlarına geri döndüğünü gözlemliyoruz.  Ergenekon'dan güçlenmiş olarak geri dönen aynı ÖZdür. OĞUZ TÜRKÜ' nün özü yani ÖZGEN...

Canlılığı sürdüren ateştir ve Ateşle demir dağın eritilmesi; inanç, tutku, ata kudreti ve yaşam felsefesinin açığa çıkmasıdır. 70 ateş; demiri eritmeyi başaran 70 eril kimliğin açığa çıkmasıdır. Eril enerjinin Doğumu yeni bir süreci tetikler ve tüm kollektifi yönlendirecek enerji ortaya çıkar böylece saklandıkları alandan çıkarak öz yurtlarına geri dönecek gücü kazanırlar. 

Ergenekon'dan çıkış sürecinde Göktürklerin Hakanı Börteçene yani Bozkurttur. Burada da  Sirius'un rehberliği ile çıkış vurgulanır. Neden Sirius bizimle bu kadar ilgili derseniz;

Orhun Kitabelerindeki Bilge Kağan Abidesindeki söz cevabı verecektir diye düşünüyorum;

"Ten gri teg Tengri yaratmış Türk Bilge Kağan yani Tanrı gibi Tanrı tarafından yaratılmış Türk Bilge Kağan "

Ergenekon destanında Metaforik olarak bizi koruyan, besleyen ve bizi büyüten yeryüzünden yani arzdan yani bedenimizden asıl vatanımız olan göklere yani semalara yani arşa doğru yaptığımız yolculuk anlatılır . Gökyüzüne çıkabilmek için Kaf Dağını aşmak gerekir. 

Tanrının gücü ve inayeti ile ateş kızar, demir erir, dağ delinir ve yüklü bir devenin geçebileceği yol açılır. Göktürkler'in Ergenekon dan çıktıkları yıl, ay ve gün kutsal sayılır ve o gün gelince büyük törenler yapılır. Bu törenlerde, bir parça demir alınıp ateşte kızdırılır sonra da kızdırılan demir Göktürk Hakanı tarafından kıskaçla tutulup örse konur ve çekiçle dövülürdü. Daha sonra Türk Beyleri de aynı şekilde davranmaya devam ettiler. O gün bu gün de Nevruz Bayramı olarak kutladığımız 21 Mart’tır. Günümüzde halen  özgürlük ve bahar bayramı olarak kutlanmaktadır.

Yılbaşında ateşte demir eritme ve Nevruz Türklerin tarih sahnesine yeniden çıkışının sembolik anlatımıdır. Demirin kırmızı kanın sembolü olduğundan bahsetmiştim. Ateşte demirin eritilmesi saflaşmanın yani özgenin sembolüdür. Demirin kılıç olana dek dövülmesi tekamül yolculuğumuzu anlatır. 

Destanı gözden geçirdiğimizde önce yenilgi ve Güç kaybı ile yurdundan olma ardından yeni bir düzen kurmak için mücadele etme, doğa karşısında konumlanma, ateş ile saflaşma ve öz yurda geri dönme temaları ile karşılaşıyoruz. Tekâmül yolculuğumuzun bir özeti gibi... Korunaklı bir alanda geçen sürecin ardından ateşle demiri eriterek yani yeterince saflaşarak Öz Yurda dönüş kodlanmış. En dikkat çekici olan da onlara eşlik edenin Gökkurt yani Sirius olması...

Atatürk'ün: "Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin Namık Kemal, fikirlerimin Ziya Gökalp'tir." dediği Ziya Gökalp Türkçülük düşüncesinin önemli bir temsilcisidir. Burada Ziya'nın; aydınlık, ışık, Gökalp'in ise; göklerin yiğidi demek olduğuna dikkatinizi çekmek istiyorum. 

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna giden yıllarda tam bir kalp insanı olduğunu şiirleriyle ortaya koyan ziya Gökalp'in fikir ve bilim alanındaki etkisi tartışılmaz. Erginleşme yani insanın kendini aşma yolculuğunu mit, masal ve efsanelerle günümüze ulaştırmıştır.

Ziya Gökalp'in masal olarak kaleme aldığı Alageyik' şiirinde Kahraman Kaf Dağını aşıp Türk İli'ne gelmeyi başarır. Bu şiirde geyikten doğana, Kaf dağından çöllere, cücelerden devlere, meleklerden perilere, sırlı elmadan gizli dünyaya, gizli dünyadan altın köşke, Türk'ten Turan'a ve Türk Eli'ne doğru yapılan bir tekamül yolculuğu ince ince kodlanmıştır.

Kızıl elma mefkûresi; Aramamız ve ulaşmamız gereken fikirlere işaret eder. Turan ülkesinin sınırları kızıl elmadır. Bakın ne diyor Ziya Gökalp;

" Kızıl elma yok mu 

Şüphesiz vardır 

Fakat onun semti başka diyardır

Zemini mefkûre,  seması hayal" 

Bu dizelerde açık bir şekilde dile getirildiği gibi; Kızıl elma somut değil soyuttur, zemini mefkûre, seması hayaldir. Her birimizin kendi içimizde aramamız ve bulmamız gereken ÖZdür. 

"şair kendi ruhunu bulandır" ve "Oğuz Han'ı kalbim tanır tamamiyle" dizelerinin sahibi olan Ziya Gökalp; ümit, iyimserlik, birlik ve beraberliğin sönmeyen güneşidir. 

Bakın birlik bilincini nasıl aktarmış;

"Benlik kalkar gönüllerde bizlik hissi yerleşir"

Kadına verdiği önemi de;

" Kadın yükselmezse alçalır vatan

Samimi olamaz onsuz bir irfan" dizelerinde dile getiren Ziya Gökalp ;

" Vatan ne Türkiyedir Türklere ne Türkistan

Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir; TURAN" dizeleriyle yolu çizer.

Türkçülük ve Turancılık düşüncelerinin fikir babası olan Ziya Gökalp dile büyük önem vermiştir. Türkçülüğün Esasları kitabında Türk milliyetçiliğinin esaslarını açıklamıştır. Şiirlerinde ise bir çok kitap okuyarak anlayabileceğimiz bir bilgeliği kodlayarak, sembolik bir dille aktarmıştır. 

TURAN

Biz Türk Hanın beş oğluyuz

Gök tanrının öz kuluyuz

Beşbin yıllık bir orduyuz

Turan yurdu durağımız

Ak ordumuz sola gitti,

Üç hakanlık tesis etti,

"Medi", "Sümer Akad", "Hitti"

Bu üç şanlı oymağımız!

Birincisi Azerbaycan,

İkincisi Geldanistan,

Üçüncüsü Arz-ı Kenan,

Fışkırdı üç kaynağımız!

Gök ordumuz sağa vardı,

Çin’i baştan başa sardı,

Hiyong-nular bu Hanlardı,

Set olmadı tutağımız!

Kara ordu gitti, İskit,

Ülkesinde yaptı bir çit.

"Atilla ol, Şalon’a git",

Sözü oldu adağımız!

Kızıl ordu dağlar aştı,

Efganlarla çok savaştı,

Bir alayı Hind’e taştı,

Sind oldu bir ırmağımız.

Sarı ordu tekin durdu,

Şehir yaptı, çiftlik kurdu,

Uygurların bu iç yurdu,

Kaldı ana toprağımız!

Yüce Tanrı Oğuz Han’ı,

Göndererek Türk Hakanı,

Birleştirdi beş Turan’ı,

Doğdu güneş sancağımız!

Oğuz Han’dan sonra Hanlar

Kazandılar yüce şanlar,

Bilinmek için bu boş anlar,

Şahnamedir sorağımız,

Yıllar geçti bir an geldi,

Türk Tahtına İlhan geldi,

Sağdan, soldan düşman geldi,

Kurulmuştu tuzağımız.

Verilmedi bir dem soluk,

Kanlar aktı oluk oluk,

Öldü bütün çoluk çocuk,

Han, Bey, Çeri, Uşağımız.

Yalnız Nököz ile Kıyan

İki kızı alıp yayan,

Bir sarp dağa attılar can

Bunlar oldu kaçağımız.

Dağdan dağa hep gizlice,

Yürüdüler beş-on gece,

Bir tan vaktı gayet ince,

Bir iz oldu uğrağımız!

Bu iz yolu çok uzattı,

Sonra Alageyik çattı,

Bir dik yardan bizi attı,

Kanadı her bucağımız!

Bir de baktık yeşil bir bağ

Her tarafi bir yüce dağ,

Geniş, fakat sıkı bir ağ,

Dedik ne hoş bu ağımız!

Alageyik çayır yerdi

Yavrusunu emzirirdi,

Bizi gördü meme verdi,

Oldu Ana Kucağımız!

Dörtyüz sene burda kaldık,

Geyik arttı, biz çoğaldık,

Çıkamadık İşe daldık,

Pek şenlendi konağımız!.

Elma,erik çoktu yedik,

Demir bulduk, ör işledik,

"Bir gizli yol bulsak" dedik,

Dağ delerdi bıçağımız!

Kurt’tan hali iken bu yurt,

Bir gün peyda oldu bir kurt,

Bir geyiğe attı avurt,

Gördü çoban yamağımız!

Kurt bir delik buldu,gitti,

Bir demirci takip etti,

Ocak yaktı taş eritti,

Açıldı yol kapağımız!

Büyük sevinç, büyük müjde,

Bayram yaptık kentte,köyde,

Torun, oğul, baba, dede,

Büyüğümüz, ufağımız!

Demirciye Bozkurt dendi

Han tanıldı, taç giyildi,

Yoldan önce kendi indi,

Sağ elinde bayrağımız!

Börteçine kurdun adı,

Ergenekon yurdun adı,

Dörtyüzsene durdun hadi,

Çık ey, yüzbin mızrağımız!

Oldu sana Kaf bu eşik,

Tarih kaldı delik,deşik,

Artık yeter bu taş beşik,

Oldu körpe yatağımız!

Uzaklarda hoş ülkeler,

Issız yurtlar seni bekler,

İşte Kıpçak, işte Kaşgar,

Ta karşıda Gökdağ’ımız!

Tarhandağı gözler seni;

Tanrı orada sözler seni,

Dört asırdır özler seni,

Tukin dağda otağımız!

Turan, eski toprak bize;

Hind, bir altın konak bize;

Çin köşkleri kışlak bize,

Tuna boyu yaylağımız!

Yunus gibi çıktık Hut’tan!

Büyük yurda küçük yurttan,

Geyik girdik, doğduk kurttan.

Kılıç oldu orağımız!

Sartlık gitti, Uygurlandık.

Soyumuzla gururlandık.

Şamanlardan uğurlandık.

Pirler oldu yardağımız!

İlk yayıldık: Beşbalık’a!

Karakurum, Elmalık’a

Çin başladı zorbalığa,

Ezdi onu tokmağımız!

Sağa sola gitti ordu;

Hind’e, Rum’a bir baş vurdu.

Altın yuta düzen kurdu.

Yine eski yasağımız!

Alplerimiz girdi harbe,

Düşmanlara attı darbe;

Şimal, cenup, şarka, garbe,

Akın etti kısrağımız!

Türk ayağı hangi yurda,

Basmışsa baş eğdi kurda!

“Gökhan orda, Akhan burada!”

Dedik gitti ayağımız!

Tümen, Çin’e akın etti.

Efrasiyab, Rum’a gitti.

Tomris adı göğe yetti.

Hüsrev oldu tutsağımız!

Teleleri, Aktürkman’ı

Toplamıştı Soğd’un Hanı,

Çapul etti Eşkân(i), yân’ı

Sevinç adlı soğdağımız!

İlhan Mokan, Bilge Kağan,

Gaznevi’den Mahmut Sultan,

Selçuklulardan Alparslan Han,

Birer şanlı koçağımız!

Askerliği gördü atsız.

Harzem Şah’ı oldu atsız.

Bugün hakan, dün bir adsız:

Böyle kayar kızağımız!

Tonguz, Çin’e hakan oldu.

Hıtay Türk’ü üryan oldu.

İlk düşünen Gür Han oldu,

“Birleşmeli ocağımız”!

Cengiz bunu tasarladı.

Dört bucağa ılgarladı.

Türk soyunu toparladı,

Turan oldu öz bağımız!

Oğuz Han’dan beri mühmel,

Kalmış idi büyük emel.

Yüce dilek uzattı el.

Ele geçti arağımız!

Gökten yüce yıldızımız!

Bir devr açtı her hızımız!

Atilla bir Kırgız’ımız!

Timurleng bir Kazak’ımız!

Fatih aldı İstanbul’u.

Babür, Hind’e eğdi yolu.

Nadir sarstı sağı solu…

Oldu bir son taslağımız!

Bundan sonra talih döndü,

Yıldızımız yine söndü,

Karşımızda Rus göründü…

Kesildi yurt otağımız!

Kırım, Kazan heder oldu!

Tuna, Kafkas beter oldu!

Türkistan’da neler oldu?

İşitmedi kulağımız!

Yurt girince yâd eline,

Ergenekon oldu yine!

Çıkmaz mı bir Börteçine?

Nurlanmaz mı çerağımız…


ALAGEYİK 

Çocuktum, ufacıktım,

Top oynadım,acıktım.

Buldum yerde bir erik,

Kaptı bir Ala Geyik.

Geyik kaçtı ormana,

Bindim bir ak doğana.

Doğan, yolu şaşırdı,

Kaf Dağından aşırdı.

Attı beni bir göle;

Gölden çıktım bir çöle,

Çölde buldum izini,

Koştum, tuttum dizini.

Geyik beni görünce,

Düştü büyük sevince.

Verdi bana bir elma,

Dedi, dinlenme, durma.

Dağdan yürü, kırdan git,

Altın Köşke çabuk yet.

Seni bekler ezeli,

Orda dünya güzeli.

Bin yıllık çile doldu!

Bunu dedi, kayboldu.

Yedim sırlı elmayı,

Gördüm gizli dünyayı.

Gündüz oldu, geceler;

Ak sakallı cüceler,

Korkunç devler hortladı,

Cinler, cirit oynadı.

Kesik başlar yürürdü,

Saçlarını sürürdü.

Bir de baktım, melekler,

Başlarında çiçekler.

Devlere el bağlıyor,

Gizli gizli ağlıyor.

Kılıcımı çıkardım,

Perileri kurtardım.

Kurtardığım periler,

Adım adım geriler,

Kanadını açardı,

Selam verir, kaçardı.

Az, uz gittim, dolaştım,

Altın Köşke ulaştım.

Bir kapısı açıktı,

Öteki kapanıktı.

Kapalıyı açarak,

Açığa vurdum kapak.

At önünde et vardı,

İt, ot yemez ağlardı;

Otu ata yedirdim,

Eti ite yedirdim.

Açtım bir elmas oda;

Dev şahı uykuda

Gördüm, kestim başını,

Dedim, Ey dev nerede?

Nerede Dünya Güzeli?

Dedi, Elinde eli!

Döndüm, baktım.

Bir Kırgız

Elbiseli güzel kız.

Durmuş, bakar yanımda,

Şimşek çaktı canımda.

Güldü, dedi, Türk Beyi!

Tanıdın mı geyiği?

Kimse, beni bu devden

Alamazdı. Ancak sen,

Kaya deldin, dağ yardın,

Geldin, beni kurtardın.

Ah o imiş anladım,

Sevincimden ağladım,

Dedim, Turan Meleği!

Türkün yüce dileği!

Yüz milyon Türk bu anda

Seni bekler Turanda.

Haydi, çabuk varalım,

Karanlığı yaralım;

Sönük ocak canlansın,

Yoksul ülke şanlansın

İndik, iti okşadık,

At sırtına atladık.

Geçtik nice dağ, kaya,

Geldik Demirkapıya.

Kapanması, çok yıldı,

Açıl! dedim, açıldı.

Yol verince gizli yurt,

Aldı bizi Bozkurt,

Kaf Dağından geçirdi,

Türk Eline getirdi.

ZİYA GÖKALP

YouTube Kanalım



Yorumlar

  1. 🍀🦌🍀Hocam fevkalade güzel, muhteşem bir anlatım, yine olağanüstü bir sentezle bizleri Türk tarihinin derinliklerine götürdünüz. Varliginiza şükürler olsun, iyiki varsınız minnettarım 👏💐🧚‍♂️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, sizler de iyi ki varsınız ve desteğiniz çok kıymetli, birlikte çok yol aldık. Bu yolculuğa ilk çıktığımda rüyamda 313 kişiyi bulmam gerektiği söylenmişti ve ben onlarla buluştuğuma eminim. 313' ler gölgesi olmayan, dosdoğru bir yol üzerinde kararlılıkla yürüyebilen ve sırların peşine düşerek saflaşabilen sır kâtipleridir, saflaştıkça gönül kapılarını açarak TAHİR olan (tahir makamı gönül makamıdır) secde edebilen HAK AŞIKLARIDIR (AŞK secde edebilmek, vav olabilmektir)...Köyde yaşamaya karar verdim belki orada zaman döngülerini anlattığım bilim kurgu kitabımı da bitirebilirim, kısmet... Bu arada YouTube ve bloglarımdaki yayın sayısını topladım ve 1221 olduğunu hayretle farkettim. 12.21 AYNA...7 yıllık bir yolculuk...Yolculuğumda bana eşlik edenlere minnettarım, sevgiler🌻

      Sil
  2. 🍀🌺🍀gençliğimde;bu hayat öyle veya böyle sonlaniyor, Mustafa sen dosdoğru ol ki Hakkın divanında mahcup olma derdim (sınavlar zor oluyor).küçüklüğümden beri hak,sevgi insaniyimdir zaten.hocam çok isabetli bir karar vermişsin,bende ceyhanin bir köyünde doğup büyüdüm. (Köy hayatı stressiz, temiz hava,hareket ve doğal gıda vs,)sizi ilk dinlediğimde tam benim istediğim tarzda anlatiyor(bütünsel)dedim.o zaman bu konuları bilen biri değilim, realist bir işletme sorumlusuyum.kitapinizi aldım;ordulu olusunuz, bursada Ü.okumanizi öğrenince aslında size gerçekten varmisin yoksa hayelmisin demek içimden geçmedi değil!bana okadar güzel aynalik yaptınız,kafamda oluşan soruları size sormaya bile gerek kalmıyordu bir sonraki video veya yazınızda cevap sizden geliyordu.siz 7yillik bir yolculuk desenizde benim dersimin sizden geleceğini çok yıllar önce ben hissetmisim.bende tam da bu aralar köye mi yoksa nigdeye mi gitsem diyordum kendime ?iyi ki varsınız minnettarım, teşekkürler 🙋‍♂️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Boşluktan var olunca uyandığımızdan da uyanır, bütünün şarkısında kendi gerçekliğimizi yaşarken ritme ayak uydurma çabasında olan bir nota olduğumuzu anlarız. Hepimiz tam da olmamız gereken yerde ve titreşimdeyiz ANda BİRiz, BİRLİKteyiz. Hep birlikte bir besteye can veriyoruz; her AN... AN içindeki ANlarda yaratıyor ve yaşıyoruz. Her düşüncemiz varoluş halimizi değiştirirken sorumluluğumuzu da alıyoruz. İşte tam da o anda ne sen kalıyor ne de ben O'ndan var oluyor, O oluyoruz. Sonra bir mucize gerçekleşiyor; bir AN da kendimizi aynı gemide yol alırken ya da biletlerimizi almış bineceğimiz uçağı beklerken buluyoruz. Başka bir boyutta başka bir hikayede yollarımız kesişiyor, birbirimizi EZELden tanıyoruz🌲

      Sil
  3. 🍀👨‍🌾🍀Hocam muhteşemsiniz, minnettarım 🌈

    YanıtlaSil
  4. 🍀🌟🍀uyanmış kişilerin, insanlari uyandirmakla ilgili görevleri olduğuna inanıyorum .Hocam insanlığa yaptığınız bu katkıya paha biçilemez .bizim yaptığımız destek neki,çok daha fazlasını hakediyorsunuz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hep birlikte başardık, karanlık bir zaman çizgisini silmeyi başardık. ZAFER hepimizin🪷

      Sil
    2. 🍀🦋🍀rehberliğiniz,çok önemli iyiki varsiniz

      Sil
  5. 🍀⭐️🍀h.bayram v.-Akşemseddin kissasini size 2-3yil önce yazmıştım. Umarım 313 lerin biri de benimdir.sems dua eder bir veliye ulasmak ister.ona konyaya mevlanaya git denir.mevlanayla gorusmesinde mevlana seni zincire vuracak degiliz der semsde ona ya o zincir cok önceleri vurulmussa der.mevlana ile şems arasındaki diyalogda;bütün peygamberlerin ve velilerin söylediklerinin sırrı şudur;Kendine bir ayna ara! Biz seni sana seninle anlatacağız. Lakin manada değil surette! Hocam gerçi siz bunları daha iyi bilirsiniz umarım haddimi asmadim.Sevgiyle kalın 🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Burada pekiştirmem gereken bir konu var hakikatte; seçilmiş değil, seçim yapmış cesur ruhlarız bu yüzden anahtarları taşıma görevi verilir. 7 uyurlar bilinçaltı mağarasına çekilip dünyada uykuya dalar ve dış dünyayı değişmiş, yozlaşmış görünce başka bir boyuta geçiş yapar, 8 eterik beden, 9 nur bedendir.
      Hızırın eğittiği 9 kişi ve onların eğittiği seçilen 313 görevli bu mağarada
      hatırlamamız için bir koddur sadece. 40 ların başı olan Hızır birlik beraberlik algısını, birlik bilincini yapılandırır. 3 ler, 5 ler, 7 ler, 40 lar her biri bizde açılan bir bilinç boyutudur sadece🌞, ay güneşin önünden çekilince(HU) güneş parlamaya başlar, aydınlatır ve tüm kodlar birer birer açılır🍀

      Sil
    2. Uzun zamandır instegrama girmemiştim. Ben birlik bilincini anlatırken çok az kişi bu bilinci yayıyordu. Hakikati ve birlik bilincini anlatan gençlerin sayısını görünce gurur duydum. Bu bir bayrak yarışı ve bayrağı taşıyan pırıl pırıl gençler öylesine artmış ki heyecan verici. Mustafa ve Emine 313 lerin öncüleri olarak bir görümde gösterilmişti. Hiç kuşkunuz olmasın O olduğunuza...Oyun bitti ve görevimizi en güzel şekilde yerine getirdik, kazanımlarımız yüklendi artık huzuru ve mutluluğu nefes yoluyla yayma vakti geldi. Neşe, keyif, coşku içinde yaşama vakti geldi...

      Sil
  6. 🍀🧚‍♂️🍀instigramda hakikaten olağanüstü bir performans sergilediniz. müthiş bir çalışma azmi,temposu acaba hiç yorulmuyor mu diye merak ederdim.Yazarligi demek ki aşkla sevgiyle yapıyor derdim. Yazilariniz harikaydı hocam,varliginiza şükürler olsun 🙋‍♂️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlahi aşkla yol almaya başladığımızda mucizevi bir yolculuk başlıyor. Paylaştıkça akış hızlanıyor ve aşkın büyüsü zoru kolaylaştırıyor. Hiçbirşey tesadüf değil benzer frekanslar bir araya geliyor ve değişim- dönüşüm tetiklenerek büyük bir bilinç sıçraması gerçekleşiyor. Ben aynı şeyleri tekrar etmeyi sevmiyorum bu yüzden biraz geri çekildim ancak açılımlar oldukça bütünün hayrına ise paylaşmaya devam edeceğim, sevgiler🌳

      Sil
    2. İyi ki varsınız, bizlere öyle güzel rehberlik ediyorsunuz ki sizi keşfedince birçok kanalı izlemeyi bıraktım, ışığınız daim olsun🌹🌷🌻

      Sil
  7. Çok teşekkür ederim ❤️ emeklerinize sağlık hocam, sevgiler🌹🌷🌻💐

    YanıtlaSil
  8. Teşekkürler, nasibimde varmış sizinle buluşmak🌈🕊️🤍💐🌞

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dalga Çökmesi

İKİZ IŞINLAR