Bilginin Işığı


Tohumun yeşermesi için ışık gerekir. Bilinçaltımıza ekilen tohumlar da bilginin ışığı ile yeşerir. Bizi bilginin ışığı ile buluşturan; merakımız ve arayışımızdır. 

Beynimiz milyonlarca kitabın bulunduğu bir kütüphaneye benzer ve biz hangi kitabı açarsak o kitabı okumaya başlarız. Beynimiz alandan aldığı sinyaller doğrultusunda düşünce üretir.

Düşünce gücümüz ışık hızına denktir ve eşleştiği alandan bilgi almaya başlar. Ulaştığımız her alan bize bir sonraki alanın anahtarını verir. 

Deneyimlerimizden aldığımız dersler sonucu arınıp saflaşarak pozitif enerji ile titreşmeye başladığımızda frekansımız yükselir. Frekansımız yükseldikçe algılama kapasitemiz artar. Deneyimlerimiz, frekansımız ve algımız senkronize olduğunda manevi alemin kapıları açılır.

Kimyayı simyaya dönüştüren bir yolculuğun içindeyiz. Bu yolculuk yaydığımız frekans doğrultusunda şekillenir. Beden titreşimi yoluyla yaptığımız yayın bizi gezegenlerle eşleştirir.  

Gezegenler bir müzik aleti gibi sürekli sinyaller gönderirler örneğin kırmızı gezegen mars; öfkeyi, venüs; güzellik ve aşkı, jüpiter; büyüme ve gelişmeyi, satürn; bilgeliği, uranüs; gelişip dönüşebilmeyi, neptün; vizyonumuzu, görüş açımızı, Plüton ise; yeniden şekillendirmeyi içeren etkiler gönderir. Bedenimizdeki elektriksel akış gezegenlerden gelen etkiler ile eşleşir ve duygusal durumlar yaşamaya başlarız. 

Tüm bu sistem insanın gelişebilmesi için kurulmuştur. Şifalandırmak için yaramızı kanatanlara da, ruhumuzu sakinleştirenlere de bir öğretmen gibi bakmak gerekir. Çünkü kimyayı simyaya dönüştüren bu yolculukta olanı olduğu gibi kabul edebilmek ve olanın olması gerektiği için olduğunu bilmek tüm kapalı kapıları açabilecek olan sihirli bir anahtardır.

Zihinsel bir karmaşanın içinde sürüklenip duruyoruz, bu karmaşayı idrak edip huzuru yapılandırmak için geri çekilip dışarıdan bakmak ve zihinsel hapishaneyi idrak etmek gerekiyor. İçinde bulunduğumuz alanın dışına çıkıp sessizce gözlemlemeye başlasak kalbimizin sesini duymaya başlayacağız. Çünkü bu karmaşa bedenimizdeki elektriksel akışı bozuyor ve kalbimizin sesini duymamızı engelliyor.

Yıkımlar dönüşümü getirir bu yüzden armağandır. Yıkmadan yeniyi yapılandıramayız. Titreşimimiz değiştiğinde yıkım kaçınılmazdır. Eski yıkılacak ki yeni yapılanabilsin.

Yaratıcıyı kafamızın içinde değil kalbimizde bulabiliriz bu yüzden dünyaya kalp gözüyle bakmalıyız ama en önemlisi dünyaya sıkı sıkı köklenmeli ve kendimizi topraklamalıyız. Dünyaya ait olmadığımızı hissediyoruz ancak burada bulunmamız yüce bir amaca hizmet ediyor. İçimizdeki boşluk duygusunu doldurmak için kalbimiz yoluyla ruhumuzla bağ kurmaya ihtiyacımız vardır bu bağ kurulduğunda boşluk duygusu yerini varolmanın hazzına bırakır. Sorularımızı kalbimize sormalıyız çünkü tüm cevaplar kalbimizdedir. Düşünce ve duygularımızı susturup zihnimizi sakinleştirmeden kalbimizin sesini duymak, kalp gözüyle görmek mümkün değildir. Sembolleri ve işaretleri okuyabilmek için zihni boşaltmak, duygu ve düşüncelere şahit olmak ve hepsini serbest bırakarak şehit olmak gerekir. Ancak o zaman boşalan yere ışık dolar ve ışık dili kodları açılır. Kalbinin sesini dinleyerek yürüyebilmek erdemdir.

Mutlu kalmak için bulunduğumuz yeri bilmek zorundayız. Zihinsel bir karmaşanın içinde sürüklenirken irademizi ortaya koyabilmek ve kendimizi bulmak hiç kolay değildir.

Mükemmel denge merkezimizde kalabilmekle mümkündür. Mükemmel denge tamlıktır; cennetle cehennemin tam ortasıdır. Yola çıktığımızda genellikle gideceğimiz yere odaklanır ve yolun manzarasını kaçırırız. Anda farkındalık yoksa anlam yoktur. Bir çeşme başında durup ellerimizi yıkamak, yol kenarında içtiğimiz kahvenin keyfine varmak, nefes egzersizi ile doyumsuz manzaraya eşlik etmek varken biran önce adrese ulaşmanın telaşına düşer ve stres içinde tamamlarız yolculuğu. Gideceğimiz yere keyif alarak gitmek varken nice güzel anı kaçırırız. İşaretlere odaklanarak yolculuğumuza devam ederken güneşe bakmayı unutmayalım, gölgelerin karanlığında kaybolmamak için güneşe arkamızı dönmeyelim. Ne der Tagore;

"Güneşe arkanı dönme, gölgen önüne düşer."

Zihinsel bir hapishaneye kendimizi kapattığımız, kalbimizin sesini dinlemeyi unuttuğumuz ve kendimizi bedenden ibaret sandığımız için duygusal girdapların içinde kayboluruz. Yaşadığımız her duygunun almamız gereken derslerle ilgili olduğunu kavrayıp gerekli dönüşümü gerçekleştiremediğimiz için kendimizi sıkışmış hisseder, korkar, öfkelenir, kin, nefret, düşmanlık gibi negatif duyguları kodlar ve o duyguların kölesi oluruz. Her duygunun bir gölgesi vardır ve kişiyi o gölgeler yönetmeye başlar. Akışla bağlantı kesildiği için kalp kararır beden titreşimi düşer ve düşük titreşimli alanlarla eşleşmeye başlarız. Tek yapmamız gereken içinde bulunduğumuz duyguyu farketmek, geçip gitmesine izin vermek ve bu süreçte nötr kalabilmektir. Bedenimiz dürtüsel olduğu için tepki verir, tepki doğrultusunda bir alan açar ve eğitim süreci başlar.

Zihne tutsak bir yaşamdan kurtulabilmenin tek yolu her şeye rağmen şefkat ile titreşebilmektir bunu başardığımızda evrensel senfoniye eşlik etmeye başlarız. Masallar, maniler, türküler kalbin titreşimini yükseltebilmek için sessizce kodlamalar yaparlar. Unutulmuş kadim bilgeliği fısıldarlar.

Maddeye yönelip amaç haline getirdiğimiz ve doğadan uzaklaştığımızda yaşam daha da karmaşık bir hale gelir. Artan panik atak vakaları ruhumuzdan ve doğadan uzaklaşmanın, maddesel zevklere bağımlı olmanın bir sonucudur. Bir çocuk saflığında olmak gerekir. Kalp sevgi ile titreşmeye başladığında potansiyelimizin ve gücümüzün farkına varırız çünkü ancak o zaman içsel rehberliğimiz ile buluşuruz. Özgürlük ve huzur kalbimizdedir. Bedenimiz kalbimiz vasıtasıyla her an yayın yapar ve yaptığı yayın doğrultusunda da tüm evren ile etkileşime girer. 

Bedenimizi okuyalım. Çoklu alemleri DNA mız  yoluyla deneyimleriz. DNA sarmallarımız açıldıkça boyutlar da açılır.  

Kaderimiz DNA mızda kayıtlıdır ve topladığımız bilgiyi idrak ederek hal haline getirdiğimizde DNA kayıtlarımız açılır. Bütünsel plan ile kordon bağına benzetebileceğimiz DNA mız yoluyla bağlantı kurarız. Bu yüzden de birbirinize bağlıyız, birbirimizi desekler yardım ederiz çünkü birlikte çıkış yapacağız.

Sorguladığımız ne varsa o alana odaklanalım çünkü orada alınması gereken bir ders vardır. Dersler ihtiyacımız doğrultusunda gelir. Gereken dersi alalım ama kendimizden vazgeçmeyelim.  Gözümüzü gökyüzünden ayırmayalım. Engin maviliklere dalıp nefes alıp vermeyi unutmayalım. Yalnız olmadığımızı unutmayalım. Gökyüzündeki bulutlara bakmak ve şekilleri yorumlamak için kendimize zaman ayıralım. 

Mücadele edelim ama kendimizden vazgeçmeyelim, duygu kapanına sıkışmayalım, deneyimlerimizi şiire dönüştürelim, maniye dönüştürelim, yazıya dönüştürelim ve bütüne katkı sunalım, mucizelere açık olalım, başkalarına nefes olalım, biz birlikte güçlü ve güzeliz. Zihinler bir araya gelir ve bir iletişim ağı örülür. Bütünsel bir oyundur bu ve gerçekliği hep birlikte şekillendiririz.

Paylaşmayı öğrenmeliyiz. Başkalarının mutluluğunu önemsemeli kendimiz için istediğimiz her ne varsa onlar için de istemeliyiz. Kontrol etmeye çalışmayalım, mükemmel olmaya çalışmayalım, yapabileceğimizin en iyisini yaparken deneyimlerimizi paylaşarak ruh parçalarımıza kolaylık sağlayalım. Bir olabilmek ve bütünleşebilmek üzere destekleniyoruz. Sevgi ağları örmek; merhamet, şefkat ve başkalarını önemsemekle ilgilidir. Bize verilenler  kendimiz için değil başkaları için istediklerimizdir. Büyük resme odaklanalım ve o resimde bizim de bir fırça darbemiz olsun. Dinleyelim, aktaralım, okuyalım, yazalım. Gelişmek ve geliştirmek için yaşayalım.

Kendimizi boşlukta hissediyorsak akışta kalalım, kendimize değil bütüne odaklanalım ki rüzgarın yönünü okuyabilelim. Boşluğu güven, teslimiyet ve neşe ile dolduralım. Hayatla kavga etmeyi bırakalım, hayattan tat almaya bakalım. Mal, mülk hepsi geçici, önemli olan mutlu olmak ve güzel hikayeler biriktirebilmektir.  

Zihin kusur arar analiz eder oysa cevaplar çözümlerde gizlidir. Neden sonuç ilişkisine değil yaşama odaklanalım. Yargılamayalım, eleştirmeyelim ki daimi huzurda kalalım.

Hayata kapalı olanları ikna etmeye çalışmak zaman kaybıdır. Sorgulamayan birini asla ikna edemezsiniz. Hiç kimse kendinde açılmayan bir bilgiyi kavrayamaz. Kavramak bilinç durumu ile ilgilidir.  

Yaşadığımız hikayeler; sorgulamamız ve bir üst bilinç boyutuna geçebilmemiz içindir. Sorularımız sorgulamamızı sağlar. 

Kristal alandan süzülüp gelen Kristal ışık dalgaları daha önce hiç deneyimlemediğimiz şekilde frekansımızı aktifleştiriyor. Dna kodlarımız aktifleşirken ışık dili frekansları ve şifa enerjisi alanımıza hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde akıyor. Dna mız formatlanırken 3. Gözümüz açılıyor ve bizi gerçek potansiyelimize ve ilahi doğamıza uyumluyor. Yükselen bilinçler Altın Çağın kapısını açtı. Büyük kozmik planda doğru haritamız ile buluşmak üzere yönlendiriliyoruz. İlahi orkestrada oynadığımız rol ortaya çıkarken yüksek benliğimize hizmet etmeyen her şey alanımızdan temizleniyor. Yeni harmoni doğrultusunda yeni yollar şekilleniyor. Asla yalnız değiliz ve destekleniyoruz.... 

Sevgiyle kalın...

YouTube Kanalım 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zaman Gezgini

Derviş Hürdür

Işık - Ses - Renk (Ezoterik Öğreti)