'OL' MAKAMI

 

Teklik; eşsiz ve yüce birliğin bir ifadesidir. Sırların sırrı olan Birdir, Bir; saf benliktir. Bir' e ulaşabilmek için ululuk ve yücelik perdesini açmak gerekir. Tasavvufta 4 mertebe vardır; Şeriat, Tarikat, Hakikat ve Marifet...Bu alan 4. Aşama olan Marifete ulaşabilenlerin girebileceği bir alandır. 

Teklik veya Çokluktaki birlik bilinci; birlik ve beraberlik ile yol almaktır. Birlik hiyerarşik bir düzendir.

Bu aşama için kullanabileceğimiz en doğru kelime; çokluktaki birliktir. Bir ağacı oluşturmak için bir çok unsur bir araya gelir.  Bu unsurların her biri ağacı meydana getirse de ağaç değildir. Ağaç başka, ağacı oluşturan unsurlar başkadır. Her varlığı kuşatan birlik; uyum, düzen ve ahengin birleşimidir. Bütün unsurları birbirine bağlayan ve her varlığı kuşatarak birlik içinde hareket etmelerini sağlayan  tekliktir. 

İnsan da bir çok unsurun bir araya gelmesiyle oluşur. İnsanın aslı çokluktur ancak BİRin BİRliği çokluğun varlığıyla bilinir. Akılla bilmek yetmez, gönülle hissetmek, akıl ile gönlü birlemek gerekir. 

Teklik; kişiliğin tekliği ile anlatılır. Bütün isimler ve sıfatlar kişilikle özdeşleşir yani kişilik içinde birdir. Kişinin fiilleri ise isminin bir sonucudur yani herkes kendi ismine doğru yol alır. Etki- tepki dünyasından sıyrılarak saf benlik ile düşünmek; kendi hakikatine çekilmek ve kendi ismine doğru yol almaktır. gelişebilmek ve kendimizi varedebilmek için gökkubbenin altına hapsedildik. Ancak kim olduğuna uyananlar özgürleşir ve hakediş ile gökkubbeden çıkabilir.

Herşey BİRden gelir, o halde BİR giderse herşey gider. Ben demeyi bıraktığımızda, düzene katkı sağlamaya ve BİRLİK ile ilerlemeye başladığımızda BİR, TEKBİR oluruz. Unutmayalım ki ilk "BEN" diyen şeytandı. 

Kamil insan; Enerjiyi doğru kullanarak dengelenen, düşünce ve duygularını kontrol ederek merkezinde kalabilen, tüm sıfatların kendinden tezahür ettiğini idrak ederek; bütünlükteki tekliği keşfedendir. 

Dirac denklemi; elektrona benzeyen fakat onun aksine pozitif elektrik yükü taşıyan bir parçacığın da hareketini gösterdi. Dirac buna 'antielektron' adını verdi. Matematiğin işe yaraması için negatif enerjiye sahip fazladan bir tür elektron eklemesi gerektiğini fark etti. Bu denklem bize antimadde dünyasının kapılarını araladı. 

'3' ün karesi; '9' dur, '-3' ün karesi de; '9' dur. Birinin kütlesi vardır diğerinin yoktur ancak ikiside aynıdır. 

Anti madde ve madde '1' di sonra 2'ye bölündü. O halde bu evrenin bir zıttı vardır. Hatta zamanın ters aktığı ışık hızının ötesinde hareket eden parçacıklar evreni vardır. 

Dünya maddeyi yapılandırdığımız bir alandır. Kaf dağlarının ardına geçmek için Nuh'un gemisine bineriz. Kaf dağlarının ardı farklı bir manyetik alandır. 

Öz'ümüz maddeler dünyasına katkı sağlamak üzere anti madde dünyasından gelir. 

Bir zaman tünelindeyiz. Zamanın yanılsama olduğu bu tünelde illüzyonlar ile geçmişe veya geleceğe gideriz. Etkileşime geçtiğimiz ANa bağlanırız. Zamanda yolculuk yaparız. Herhangi bir anıyı canlandırdığımızda o ANa geçiş yapar ve aynı duyguyu yaşarız. Aynı kimyasallar salgılanır yani döngü devam eder.

Zaman da mekan da bizden açılır.  Geçmiş yoktur, gelecek yoktur, hepsi iç içedir...O halde duralım, kendimize odaklanalım, tekrar eden döngünün farkına varalım... Bitiş yoktur sadece tekrar eden döngü vardır... Döngü varsa çıkış yoktur... Genişleyerek devam eden bir döngü bu; bizim tekâmül edebilmemiz ve tekamül ile çıkmamız için planlanan bir simülasyon...

YouTube Kanalım 

Transkripsiyon İşaretleriArama KılavuzuDuyurularTDV İslâm Ansiklopedisi
Hakkında göre isim, sıfat, nisbet ve taayyünlerden hiçbiri söz konusu olmaksızın, bunların varlıkları kesinlikle dikkate alınmaksızın ilâhî zâta ahad (tek, eşsiz, bir) ismi nisbet edilmiştir; ahadiyyet ise O’nun bu eşsizliğini ve tekliğini ifade eden bir sıfattır. Ahadiyyet, daha mükemmeli tasavvur edilemeyen birlik, ezelî ve ebedî tekliktir. Bu mânadaki “bir”i (ahad) bilen de yoktur. Zira duyularla idrak edilmeyen ve hiçbir sıfatla nitelendirilmeyen bir varlığın bilinmesi mümkün değildir. “Bilme” bir süje ve obje ilişkisidir; bu ilişkide “bilen”, “bilinen” ve “bilme” fiilinin varlığı söz konusudur. Bu ise çokluk (kesret) demektir ve sözü edilen birlik fikrine aykırıdır. Ahadiyyet mertebesinde “bilen”, “bilinen” ve “bilme” aynı şey olup bu da zât-ı ulûhiyyetten ibarettir. Mutasavvıflar bu makamı anlatmak için, “Bir’i ancak ‘bir’ bilir, onu O’ndan başkası bilmez” demişlerdi