İNSAN - TANRI İLİŞKİSİ
İnanç sistemleri arasındaki benzerliklerin sebebi bir yaratıcıya ya da ulu bir güce olan inançtır. Bireylerin din, kültür ve gelenek ile iç içe bir yaşam sürmesi kutsal ve dünyevi bir takım sınıflandırmaların önüne geçer, İnsan-Tanrı ilişkisi kainatı ve kendimizi anlamlandırmak, ahlaki ilkeleri yapılandırmak için gereklidir.
İlkel olarak tanımlanan Afrika kabilelerinde ahlaki değer ve davranışlar ön plandadır; dürüstlük, cesaret, güvenilirlik, dayanışma, misafirperverlik, iyilik, büyüklere saygı göstermek gibi. Vahiy, şifa ve kehanet inancı da varlığını sürdürür. Kadını toplumun anası olarak gören Afrikalılar adalet, zenginlik ve bilgeliği kadın ile ilişkilendirir. Kadınlar toplum içinde medyum, şifacı, Peygamber ve kahin olabilir. Kadını problemlerin kaynağı olarak gören ve baştan çıkarıcı bir meta unsuru olarak tanımlayan yaklaşımların kıtaya dışarıdan sokulduğu iddia edilir. Kilise yönetiminde aktif rol alan kadınların aşağılanması kıtaya yabancı bir olgudur. Afrikalı araştırmacı Joseph Awolalu geleneksel Afrika dinleri için "Tarihsel olarak geriye ne kadar gidilirse gidilsin, kurucusu bulunmayan, nesilden nesile aktarılarak günümüze ulaşan ve bugün halen uygulanan dinlerdir." der.
Geleneksel Afrika dinlerini özgün kılan ise dogmalar yerine belli başlı ilkelerin hayati önem taşımasıdır. Afrika'da dinin özü; felsefi veya teolojik öğretilerden ziyade sözlü kültür, dil, ritüeller, ibadetler ve sembollerdir. İki dünya arasındaki dengeye önem vermelerinin sebebi kendi iç huzurlarını korumaya yöneliktir. Gelenekler ve dini inançlar kimliklerinin bir parçasıdır ve duaların gücüne inanırlar. Afrikalılar Tanrının dua ederken kendilerini gördüğüne, duyduğuna ve dualarına icabet ettiğine inanırlar. Genel olarak dua ve ibadetler; insan- Tanrı ilişkisini güçlendirir.
John Mbiti, tüm Afrika halklarının Tek Tanrı'ya iman ettiğini ancak bazı topluluklarda Allah’a özgü faaliyetlerin şahsileştirilmesi sonucu alt seviye ilahların ortaya çıktığını bazen de milli kahramanların kutsallaştırıldığını ifade eder. 300 Afrika dinini araştıran Mbiti Afrika toplumlarında ateist olmadığı ve biri hariç hepsinde yaratıcı güç olarak tek tanrı inancının hakim olduğu sonucuna varır. Yaptığı araştırmalar sonucu ulaştığı bilgiler tüm tek Tanrılı inançların aynı ortak özellikleri paylaştığını gösterir; her şeyi yaratan O'dur ve yaratma işine devam etmektedir. Kainattaki ahengin sağlayıcısı ve sürdürücüsüdür. Herşey O'nun koruması altındadır. Yarattıklarının rızkını temin eder. Koruyan ve sevgi gösterendir. Kainatın yöneticisidir. Gerçek dosttur, her şeyden daha yakındır. İyi, merhametli, kutsal, saf ve lekesizdir. Her şeyi bilen, gören, işiten, her şeye gücü yeten Kadir-i Mutlak' tır. Her yerde hazır ve nazır, sınırsız, ezeli ve ebedi olandır. Kaderi tayin eden, tüm yarattıklarına şekil veren en yüce öğreticidir.
Sümer dili en eski dildir ve Türk dilleriyle ilişkilidir. Sümer metinlerinde de "Tanrı tektir değiştirilemez" ifadesi dikkat çeker.
Kaşgarlı Mahmut'un meşhur sözlüğü Divan- ı Lügat-ül Türk Kıpçak dillerinin ilk yazılı yadigarlarından biridir.
Kıpçak yadigarı Codex Cumanicus Kırım'da 13. yy sonunda latin harfleri ile yazılmıştır. Türk halkları topluluğunun bir boyu olan Kıpçaklar'ın eski medeniyet merkezlerinin oluşumunda oynadığı rolü ortaya koyan bir çok araştırma mevcuttur. 13. yy ın başlarında Ural Dağlarından Mısır ve Suriye'ye, Çin'den Dinyeper'e kadar uzanan tüm topraklarda güçlü ve hükümran olan Kıpçaklar Rusya'nın güneyinde, Kafkaslar'da ve Kırım'da yaşayan bir çok kabileleri egemenliği altına almıştı. Türk medeniyeti ve tarihine sahip çıktığımızda ve bize dayatılan göçebe ifadesini kabul etmeyi reddederek tarihimizi ve medeniyetimizi hakkıyla idrak etmeyi başardığımızda Asya ve Avrupa'nın çehresini değiştiren büyük fetihleri daha farklı bir bakış açısıyla değerlendirebiliriz.
Hint- Avrupa dillerindeki Türk kökenli kelimelerden 11.yy a kadar Kıpçaklar'ın batıda yerleşik olarak yaşadığı sonucuna varılmaktadır. Ancak tarım ve zanaatla uğraşan bir toplum için göçebe ifadesinin kullanılması da ayrı bir tartışma konusudur. M.Ö. 5. ve 6. yy da Güney Ural'da nehir ve göl kenarında yerleşik yaşam; tarım ve hayvancılığın gelişmesini sağlar. Kıpçaklar'ın toprakları Ural dağlarından Karedeniz'e, Altay'dan Tuna' ya kadar uzanır. Kıpçak kelimesi düğümlemek, bağlamak anlamına gelen 'KIP' fiil kökünden türetilmiştir ve Türk Birliği'nin kastedildiği düşünülmektedir. Orta Asya' da yaşayan Türk toplumunda da islam öncesi Tek Tanrı inancı vardır. Orhun Kitabeleri bunun en güzel kanıtıdır. Türk dini inancına 'Tengricilik' adı verilmektedir. Islam öncesi geleneksel Türk dininde Tek Tanrı inancı merkezdedir ve Tengri' nin yüceliğine sık sık vurgu yapılır. Eski Türk kamlık inancı bir çok yönden bu günkü Hak dinler ile uyuştuğu için semavi din olarak kabul edilir.
Kıpçak Memluklar'ın büyük kısmının Altın Ordu'dan Mısır' a göç etmesi de oldukça düşündürücüdür. Kadim Mısır'da da tek tanrı inancına ait metinler bulunur. Amon Ra Anayasası, Adaleti savunan koç yasası dikkat çekicidir. Mısır'da mükemmel bir şekilde kurulan düzenin Hiksos rahipleri döneminde bozulduğunu ve uygarlığın yozlaştığını görüyoruz. Boğa ve Apis öğretisi tüm dünyayı kontrol altına almaya başladığında; Amon RA ve Hermes öğretisi kutsal bir emanet olarak korunmaya alındı. İsis- Osiris bilgeliği gizlenerek, sırlanarak, sessizlik yemini ettirilerek ve inisiyasyon nesiller boyunca sırlanarak aktarıldı.
Genetik testler sonucu Sibirya'dan Amerika'ya göçen Amerika yerli topluluklarında da Tek Tanrı inancı yaygındır.
Aborjinler de ezeli ve ebedi olan Göksel Tanrı' ya inanırlar.
Çok tanrılı pagan olan eski Yunan'da da Eflatun başta olmak üzere elitlerin Tek Tanrı'ya inandığı görülmektedir.
Tek Tanrı inancını Delhi rahiplerine taşıyan Pisagor, Platon, Sokrates, Hz Musa, Hz İsa, Hz Muhammed hep aynı yolu anlattı. Tek Tanrı inancı Pisagor ile antik Yunan da devam etti, aynı ışığın uzantıları sır perdesi arkasında gizlenerek yüzyıllar boyunca aktarıldı. Meşale hiç sönmedi ve Antik Yunandan Delhi'ye, Delhi'den çöllere taşındı.
İbni Haldun toplumları çöl göçebeleri olan bedevi ve yerleşik hayata geçiş yapan hadari olarak sınıflandırır. Bedevilikteki güçlü dayanışma ahlakı ve birlik bilinci hadari toplumlarda yerini ayrımcılığa ve ferdi menfaatlere bırakmıştır. Yerleşik yaşama geçilmesi ve şehirleşme sonucu çok tanrıcılığın arttığı gözlemlenmektedir.
Zamanla soyut Tek Tanrı inancı ve dayanışma ahlakının yozlaştığını, kadın-erkek eşitliğine dayanan aile yapısının bozulduğunu, eşlerin birbirini tamamladığı, dayanışma halinde olduğu birlikteliklerin yara aldığını, çok tanrılı dinlerle birlikte katı ataerkil aile yapısının, sınıf ve kast sisteminin dayatıldığını görüyoruz.
Tek tanrıcılık ve çok tanrıcılık arasındaki rekabet ve çatışma başlangıçtan günümüze kadar uzanır. Kıskandığı için Habil'i öldüren Kabil aslında Allah’a itaat ve dayanışma ahlakını katletmiştir. O günden bu güne gelen sömürgecilik, insanların sınıflandırılması, kadın-erkek eşitliğinin bozulması, eril- dişil dengesinin yitirilmesi, ırkçılık, kast sistemi, köleleştirme bu bozulumun günümüze olan uzantılarıdır. Çok tanrıcılık Tanrının etkisiz bir hale gelmesine sebep olmaktadır.
Tüm din ve inanç sistemlerinde 2 hikaye aktarılır; tufan ve yaradılış. Masalın içindeki gerçeği, gerçeğin içindeki masalı görmek büyük önem taşır. Beden-zihin-ruh, tabiat- ilahi dünya-insan, ışık-kelam-hayat, zeka-kuvvet-madde üçlemeleri varlığın özünü oluşturur ve tüm denklem; eril ve dişil enerjinin BİR'in varlığında dengelenmesi ve BİRLİK BİLİNCİ esasına dayanır.
👏🍀🌈🍀Hocam k.deniz eskiden küçük bir göldü tufanda Akdeniz suları tasinca bugünkü halini aldı. Kdeniz tabanındaki tarim yapan bukipcak ve avarlar aşağılara doğru indiler Sümer,mısır.Altay üç Sümer dağından Goktanri ANU adına Anav kültür merkezimo9000 de kurdular Kafkas ve kdeniz üzerinden mö4000lerde Sümer kurdular.macarlar kipcaktir ve dil olarak sumerceyede benzerlikleri vardır bir yazıda okumuştum, hocam emeğinize yüreğinize sağlık minnettarım 🙏
YanıtlaSilKazmaya başladık😍bakalım ne kadar derine inebileceğiz?
Silfiliz hanım sizi çok özledim inegöl sevgiler❤️
YanıtlaSil🙏🤍
Sil🍀🕊🍀Allah in verdigi ok-us=oğuz(bilge) kişi olmaktır. Bir konuda bilgili olana tanrı kut ilteris kağan,tanrı gilgamis,psoidon veya tanrıça inanna,vsOysa Allahicin ,anu,ala dag,devleti ali(Allahin devleti)olan adını sonradanosmanli yaptılar.Bilgeleri kutsallastirmak afrikalinin dediği gibi daha sonraları tarafından yanlış anlatıldı
YanıtlaSil👍🙏🤍
Silfiliz hanım merhaba size bir sorum var düşünce hakkında biraz açıklama yazabilirmisiniz?sevgiler🙏❤️
YanıtlaSilDüşler, düşler alemine düşer ve düşün ERi oluruz💙
Silçok teşekkür ederim filiz hanım düşüncenin kaynağı nedir sizce nereden geliyor?düşüncenin amacı ne olabilir?
SilDüşünce eterik bir etkidir. Beyinde dolaşmaya başladığında beyindeki devreleri ateşleyen ve belirli kimyasallar salgılanmasını sağlayan bir etki. Bu etki bedene sinyallar gönderir ve düşündüğümüz şekilde hissetmemizi sağlar. Yani aslında düşünce varoluş gerçeğimizdir. Düşünce olmasa ne beyindeki devreler ateşlenir ne de beden duygusal salınımlar yoluyla deneyimleyebilir. 'Düşünüyorum o halde varım'
SilDüşünce kaderdir çünkü olumlu düşünce olumlu hisleri, olumsuz düşünce mutsuzluğu tetikler. Bedenimizden yayılan frekans bizi uygun alanlarla eşleştirir; bizden yayılan manyetik alan ile ilgili olay ve kişilere çekiliriz. Kısacası dünya oyunu düşünce ile şekillenir. Çünkü düşüncelerimiz doğrusunda zihnimiz yapılandığında kısır bir döngü başlar; düşündüğümüz şekilde hissedip, hissettiğimiz şekilde düşündüğümüz bir döngüde takılıp kalırız. Ne zamana kadar mı? Düşüncelerimizi fark edip kontrol etmeye ve değiştirmeyi öğrenene kadar...
çok teşşekür ederim filiz hanım sevgiler❤️
Sil💙
Sil