Hayatın Sırrı
Zaman doğrusal değildir. Geçmiş, şimdi ve gelecek sonsuz bir döngü halinde birbirine bağlıdır. Bu yüzden an'da gerçekleşen her şifa geçmişi ve geleceği şifalandırır.
Mevlânâ;
'Dünyada olabilecek her bir olay için misal aleminde sayısız ihtimal uyur. Siz ağzınızdan çıkardığınız sözlerle o ihtimalleri uyandırırsınız. Güzel kelimeler söyleyin ki güzel ihtimaller uyansın. İnsanın kaderine müdahalesi buradadır' der.
Beynimizde odalar olduğunu ve o odalarda kayıtlı resimler olduğunu düşünelim. Hangi resim ile ilgili duygumuz tetiklenirse o resim canlanır. İnsan duygusal deneyimler yoluyla öğrenir ve aynı döngüde takılıp kalmamızın nedeni hep aynı duygu durumunda olmamızdan kaynaklanır. Benzer kişilerle benzer olaylar yaşamamız da hep bu yüzdendir. Duygularımız yüzünden hatalar yapar ve çıkış yolunu bulamayız. Bütün gerçekliğimiz beynimizin içinde saklıdır ancak Hakikati içeride değil dışarıda aramak gerekir. Zihin hapishanesinde tutsak olan insan Hakikate kör olduğu için sadece takılıp kaldığı alanı seyreder. Bu alandan çıkış yapabilmek için yapmamız gereken tek şey bakış açımızı değiştirmektir. Bakış açımız değiştiğinde gerçekliğimiz de değiştiğine göre aldığımız her karar ile yeni bir yola girdiğimizi söyleyebiliriz. İnsan seçme şansına sahiptir ve kaderini yaşama şeklini kendisi belirler.
Yaşam, beyin durduğunda değil nefes durduğunda biter. O halde nefesimize odaklanmalı, gönlümüzü ve aklımızı birleyerek simülasyonun dışına çıkmayı başarmalıyız...
Kendi zihin hapishanemizde tutsağız, uykudayız, renkli rüyalar görüyor ve gerçek sanarak aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyoruz. Bütün anılarımız birbirine bağlıdır ve yaptığımız hataların sebebi zihnimizi bulandıran ve aynı döngüde sıkışıp kalmamıza neden olan duygularımızdır.
Bizler çok boyutlu varlıklarız; fiziki bedenimiz, duygusal bedenimiz ve zihinsel bedenimiz vardır. Dış dünya ile sürekli iletişim halindeyiz; halden hale evrilirken öğrenir ve bilincimizi geliştiririz.
Bedenimizin manyetik bir alanı vardır ve alıcı - verici gibi çalışır. Fiziksel deneyimler yoluyla öğrenmek için fiziksel bir bedene sahibiz aynı zamanda duygusal deneyimler yoluyla gelişir ve dönüşürüz. Kalbimizi ihmal ettiğimizde ruhsuz bir robota dönüşürken, fiziksel deneyimleri ihmal ettiğimizde hayaletten bir farkımız kalmaz.
Platon'un mağarasında olduğu gibi duvardaki gölgeleri izliyor ve gerçeklik sanıyoruz! Peki ya mağaranın dışına çıkabilmek mümkün olsaydı orada bu gerçekliği (gölgeleri) yaratanı görebilir miydik? Hatırlamak mümkün olsaydı nasıl hatırlardık?
Değerli bir düşünce kalbimizin güçlü atmasını sağlar. Kalbimizi güçlü attıran düşünceye sıkı sıkı sarılmalıyız çünkü kalbimizin güçlü atmasını sağlayan düşünce değerlidir. Doğru düşünüp düşünmediğimizi anlamak için geçmişin kimyasal kayıtları olan duygularımıza sıkı sıkı tutunmayı bırakmalı ve altıncı duyu organımız olan kalbimizi dinlemeyi öğrenmeliyiz. Elimizi kalbimizin üzerine koyalım ve hissetmeye çalışalım. Kalp atışlarımızı güçlendiren düşüncelere odaklandığımızda İlahi Sistem ile bağ kurmaya ve İlahi Sistem tarafından desteklenmeye başlarız. Her gün kendimize 5 dakika zaman ayıralım ve burnumuzdan nefes alıp ağzımızdan vererek dikkatimizi kalbimize yöneltelim. Zamanla oluşan farkındalık sonucu kurduğumuz bağlantı gittikçe güçlenir.
Herşeyin birbirine bağlı olduğu bir gemide seyahat ettiğimizi ve bu geminin beynimiz olduğunu düşünelim. Kayıtlı resimlerin olduğu odalar duygularımız ile bağlantılıdır ve hangi duygumuz tetiklenirse kendimizi o duygu ile ilgili odada buluruz. Kaydedilen bir travmamız varsa; travma ile ilgili duygumuz aktifleştiğinde ilgili resim canlanır. Bir simülasyonun içinde sıkışıp kalmış olabilir miyiz? Sınırlı duyu organlarımızın dışına çıkarak ötelere bakabilsek, gölgelerin sahibini görebilir ve Hakikate tanıklık edebilir miyiz? Beynimizin içinde uykuya daldık ve kaybolduysak nasıl uyanabiliriz? Unuttuğumuz ancak günü geldiğinde hatırlamak üzere sakladığımız bir şifremiz olabilir mi? Altın anahtar kimin elindedir? İçinde bulunduğumuz gerçeklik kimin rüyasıdır? Bakış açımız değiştiğinde rüyamız da değişir mi?
Hayatın sırrı; iki dünya arasında dengeyi kurabilmek hayatın sunduğu nimetleri sevgiyle kabul edip neşe, keyif, coşku içinde yaşarken duygusal travmalar içinde boğulmamak, zihnin esiri olmamak, aşırı uçlardan sakınarak her daim denge içinde olmak olabilir mi?
🍀⭐️🍀teşekkürler hocam 🙏
YanıtlaSil🙏🌻
Sil