En derin gerçeğimiz nedir?
En derin gerçeğimiz nedir? Neden buradayız? Yaşam amacımız nedir? Hem kendimize hem de başkalarına karşı nazik, barışçıl ve sevgi dolu davranabiliyor muyuz?
Sevgi dolu bir harmonin içindeyiz ancak bu harmoniden ayrı düşerek zihin ve beden odaklı yaşamaya başladığımızda kalbimiz kararır. Kalbin kararması acımasızlık ve katılığı da beraberinde getirir. Tam olarak ne istiyorsunuz ve tam şu an'da neler oluyor?
Geçmişin kimyasal kayıtları olan duygular geçicidir ve içinde bulunduğumuz durumu dönüştürmek için vardır. Bir halden başka bir hale geçmek için içinde bulunduğumuz andaki kimliğimize katkı sağlarlar. Duygularımızı gözlemlemeli ve serbest bırakmalıyız. Duygularımıza tutunduğumuzda dönüşüm gerçekleşmez ve çektiğimiz acı artar. Çünkü değişim biz razı olsak da olmasak da gerçekleşir. Olacak olan eninde sonunda olur. Bu esnada teslimiyetin getirdiği konfor ile olanı olduğu gibi kabul etmek veya acı çekerek direnmek bizim tercihimizdir.
Bir illüzyonun içinde olduğumuzu düşünerek yaşadığımız deneyimin tadını çıkarmalı ve almamız gereken derse odaklanmalıyız. Duygusal travmaların dengemizi bozmasına izin verdiğimizde bedende tıkanıklıklar oluşur. Teslimiyet büyük bir kurtarıcıdır ve teslim olup olana rıza gösterdiğimizde an'da yeni yollar çıkar karşımıza. Duyguya tutunduğumuzda ise geçmişte yaşamaya başlar ve aynı sarmalda dönüp dururken ruhumuzdan uzaklaşarak kısır bir döngünün içinde kayboluruz.
Duygularımıza gözlemci olarak kalabildiğimiz ve geçip gitmesine izin verdiğimizde acının içinde kaybolmaz, merkezimizde ve dengede kalmayı başarabiliriz.
Dönüp yaşadıklarımıza baktığımızda 'başka bir seçeneğim var mıydı?', 'daha iyisini yapmak mümkün müydü?' gibi sorular sormak yaşamımıza daha geniş bir perspektiften bakabildiğimizi gösterir. Tüm yaşananların bir anlamı olduğunu ve farklı seçimler yapabileceğimizi fark ettiğimizde; tüm yaşadıklarımızın bir hediye olduğunu ve tüm yaşananların öğrenmemiz gereken dersler doğrultusunda bizim için planlandığını anlarız. Ol-an da hayır vardır ve olması gerektiği için olur. Vazgeçilmez bir partner olan bedenimiz bu muhteşem deneyimin bir parçasıdır ve bize aynalık eder. Bir şeyler yolunda gitmediğinde uyarı mesajları gönderir, uyarıları doğru okuyamadığımızda hastalıklar yoluyla dikkatimizi çekmeye çalışır.
Titreşimin ve bilincin yükselmesi için görev alan ruhlarız. Bu büyük değişimin bir parçası olmayı seçtik çünkü an be an yaptığımız her seçimle bu büyük değişimi şekillendiriyoruz. Tüm duyguları deneyimliyor ve sevgiyi seçmeyi öğreniyoruz. Kendi üzerimizde çalışırken titreşimimizi yayıyor ve bütüne gönderiyoruz. Hep birlikte gerçekliği şekillendiriyoruz.
"0" ve "1", "karanlık ve aydınlık", "yokluk ve varlık", "mana ve madde"
Yaratmayı deneyimlemek için buradayız! Karanlık kaynaktır ve kaynağın enerjisi iyileştiricidir. Dinlendirir ve canlandırır. Yaradılışta kötü diye bir tanım yoktur. Tüm bu sistem Allah'ın halifesi olan insanın tekamülü için işbirliği yapmaktadır. Cebrail'in sesi kapkaranlık bir alanda yankılanır. Karanlık mutlak gerçekliktir, hiç bir şeklin ve formun olmadığı hiçliktir.
Karanlık çirkinlikleri örter diye bir söz vardır ve Kur'an'ı Kerim'de:
"Sizin için geceyi örtü, uykuyu dinlenme ve gündüzü çalışma zamanı kıldık."( Furkan 47) der.
Beynimizdeki nöronlar uyandıkça bakış açımız değişir bedenimiz de bu değişimden etkilenir ve daha esnek bir hale gelir. Bilinç yükseldikçe daha sağlıklı ve daha huzurlu hissederiz. Duygusal travmaları fark etmek ve iyileştirmek tüm hücrelerimizde sevgiyi yapılandırmaya başlar. Hücrelerimiz sevgi ile titreşmeye başladığında sevgi ile yapılandırılmış ortak titreşim alanı ile bağlantıya geçer ve her şeyle bir ve bütün olduğumuzu derinden hissederiz.
Beynimizde sorgulama bir kez başladığında sorular soruları kovalar ve hızlı bir uyanış başlar. Okuyan ve araştıran insanların gerçeğe ulaşması daha kolaydır. Her birimiz sevgi ve saygıyı yaşamımızda ne kadar çok yapılandırabilirsek o oranda yayar ve insanlığın bu kodlara ulaşmasını kolaylaştırırız. Sevgi yayılmaya başladığında manevi dünyadan maddi dünyaya akan bağlantı frekansları aktifleşir. Ruhsal dünyadan akan yüksek frekanslar DNA kodlarımızı aktifleştirdiğinde ruhumuz hatırlamaya başlar ve frekansımız değişir. Frekansımızın değişmesi tüm yaşamımızın değişmesi anlamına gelir. Gönlümüzü sevgi frekansına açalım ve gökyüzünde sevginin ışıl ışıl parladığını hayal edelim. O sevgiyi avuçlarımızla alalım ve toprağa aktaralım. Mümkünse elinizi toprağa koyun ve sevginin ruhsal alemden dünyamıza akması için bir anten olun. Ben sabah yürürken sevgiyi taşıyan bir anten olmaya niyet eder ve nefes alıp verirken gökyüzünden toprağa, topraktan gökyüzüne uzanan bir bağ kurarım.
Kendinizi ışığın ve dalgaların yayıldığı bir kuantum alanda hayal etmenizi istiyorum. Akışta olduğumuzda bu alan ile sürekli iletişim halinde kalırız. Aldığımız her nefeste beyin dalgalarımız ve kalp atışlarımız vasıtasıyla bu alan ile olan bağlantımız devam eder.
Ancak korku, endişe, öfke gibi duygular hissetmeye başladığımızda önce nefes alıp verişimiz sonra kalp ritmimiz bozulur ve beyin dalgalarımız değişir. Bu değişim alan ile olan bağlantımızı koparır ve bizi zihinsel matrixe hapseder. Uzun süre korku, anksiyete, öfke, kıskançlık, nefret, kin, düşmanlık gibi duygular içinde kalırsak geçmişte yaşamaya başlarız, stres hormonları salgılanır ve bedenimizin ahengi bozulur. Yaşadığımız duygu durumu ile ilgili çakra aktif çalışamaz ve bağlı olduğu organlarda sorunlar başlar. Öfke karaciğeri, affedememek kalbi, hazmedememek mideyi, kendini ifade edememek boğaz bölgesini, korku böbrekleri hasta eder. Her hastalığın arkasında duygusal bir travma vardır.
İçgüdüsel varlıklarız ve içinde bulunduğumuz ruh hali nefes alıp verişimizi etkiler. Duygusal durumumuz ile bedenimiz arasında derin bir bağlantı vardır. Korktuğumuzda nefesimizi tutar kalp atışlarımızı durdurmaya çalışır, rahatladığımızda ise derin derin nefes alırız. Nefes alış verişimiz duygu durumumuza göre değişkenlik gösterir. Doğru nefes almaya başladığımızda bedenimiz gevşer ve ahenkle titreşmeye başlar. Enerjisel varlıklarız ve milyarlarca hücreyi titreşimimiz, dolayısıyla frekansımız ile bir arada tutarız ve yaşamla nefes yoluyla bağlantı kurarız.
Milyarlarca hücreden oluşan ve nefes alarak hayatta kalabilen canlılarız. Bedenimizin şarj aleti nefestir ve nefes bittiğinde yaşam biter. Doğru nefes alamadığımızda ise bedenimizdeki milyarlarca hücrenin titreşimi bozulur. Hücre oksijen ile beslenemediğinde de hastalıklar oluşur.
Hasta olduğunu düşündüğünüz bölgeye nefes ile yaşam enerjisi göndererek iyileştirebilirsiniz. Elinizi ağrıyan bölgeye koyun ve yemyeşil bir bulut hayal ederek o bölgeye, nefesle sevgi enerjisi yüklediğiniz bu bulutu gönderin. Doğru nefes yoluyla hücrelerimize oksijen gittiğinde bedenimiz gevşer ve hastalıklı bölgelerde iyileşme başlar.
Korku ve endişe içinde isek nefesimizi tutarız ve zamanla bedenimiz hasar görmeye başlar. Uzun süre korku ve endişe içinde yaşadığınızda panik atak, anksiyete gibi hastalıklar kapımızı çalar çünkü nefes almayı unuturuz. Nefes hayatın kaynağıdır ve yaşam enerjisini içinde taşır. Biz nefes almayı unuttuğumuzda nefes almak üzere programlanan diyafram kası bizim için bu görevi yapar ancak beden de sinyaller gönderir. Ağrı, kasılma, halsizlik gibi uyarılar gönderir. Böyle bir durum yaşadığınızda nefes ile düzeltmeyi deneyin. Akışta olmadığımız duygu ve düşüncelerimizi kontrol edemediğimizde nefes alıp verişimiz bozulur ve beden sinyal gönderir.
Tam şu anda bu yazıyı okurken bedeninizde bir takım genetik değişiklikler oluyor, nörolojik olarak bir bağlantı kurduğumuzda sinir hücresinin içindeki DNA'ya sinyal gider, bu sinyal sonucunda da yeni bir bağlantı kurulur.
Kuantum fizikçileri; fiziksel alandaki her şeyi düzenleyen ve gerçeğin doğasını yöneten alana 'birleşik alan' der. Fizisel hiç bir şeyin olmadığı sadece titreşim, frekans, bilgi, bilinç ve enerjiden oluşan dev bir alan hayal edin. Bu zamanın ve uzayın ötesinde yer alan görünmez bir enerji alanını gözünüzde canlandırın.
Zamanın olmadığı, tüm olasılıkların elektromanyetik olasılıklar olarak bulunduğu bir alan vardır. Biz bu alana niyetimiz ile bağlanabiliriz ancak beynimizin ve kalbimizin bu alanla uyumlu olması gerekir. Bizler birleşik kuantum alandayız ancak duyu organlarımız üç boyutlu alanı algılama kapasitesi ile sınırlı olduğu için kendimizi bütünden ayrı görüyoruz. Enerjik etkileşimin tüm alanlarda sürdüğünü algılayabilmek için tek yapmamız gereken bağ kurmaktır. Ancak bu bağın duyularımızın ötesinde olması gerekir çünkü bizi üç boyutlu gerçekliğe hapseden duyularımızdır. Bu yüzden tasavvufta 'kalp gözüyle görmek' denilen bir kavram vardır ve 'kalbin sesini duymak' büyük önem taşır. Duyularımızın ötesi ile bağ kurabilmek için kalp gözüyle görebilmek gerekir.
Kalbimizin elektromanyetik bir imzası vardır ve eğer yaydığımız frekans bu alanla uyumlu değilse bilgi almak yani OKUmak mümkün değildir. Beynimizin de akacak bilgiyi çözecek kapasitede olması gerekir. Elektronlarımız yüksek enerji ile titreşmeye başladığında alemler arasında seyahat etmeye ve evren kitabını okumaya başlarız.
Öğrenmek için hiç bir çabamız olmadığında aynı şekilde düşünür, aynı şekilde davranır ve genetik olarak da hep aynı kalırız. Oysa beynimiz plastisite denilen muhteşem bir özelliğe sahip ve odaklandığımız konu ile ilgili mucizevi bir şekilde gelişim gösterebiliyor. Yani her yeni düşünce doğrultusunda yeni nöronlar üretilir ve beyin sürekli gelişir. Beyinde oluşan kimyasal ve fiziksel değişimler bizim değiştimiz anlamına gelir.
Zihnimiz ve beynimiz arasında bir bağlantı vardır ve zihinsel yapımız değiştiğinde beynimiz, beynimiz değiştiğinde zihinsel yapımız değişir. Aldığımız her yeni bilgi sonucu beynimizde nörolojik bir yapı şekillenir. Bu yapı ile ilgili çalışmaya ve öğrenmeye devam ettiğimizde bu yapı bir yazılım programına dönüşür. Bu programı çok sık kullandığımızda ise otomatik bir yazılım programına dönüşür. Yani nöron grupları birlikte hareket ederek nörolojik ağlar oluşturur. Günlük yaşamdaki her davranışımız için bir nöron ağımız bulunur; diş fırçalama, araba sürme, yabancı dil konuşma, enstrüman çalma gibi. Her deneyimimizin arkasında bir bilgi bulunur. Öğrendiğimiz her yeni bilgi yeni bir deneyimin kapısını aralar ve bu konuda araştırmaya devam ettiğimiz sürece beyin gelişir.
Beynimizi kandırabileceğimizi biliyor musunuz? Bir şeyi deneyimlemesek bile deneyimliyor gibi imgeledigimizde beynimiz deneyimlediğimizi sanır. Yani düşünce yoluyla da nörolojik donanım kurmak mümkündür. Düşünce yoluyla nörolojik bir ağ kurabiliriz. Bu ağ önce bir yazılım programına dönüşür, sonra otomatik yazılım programı devreye girer ve düşündüğümüz şey sonuçta yeni kişiliğimizin bir parçası olur. Yani düşünce yoluyla da yeni genlere sinyal göndererek değişiklikler yapabiliriz.
Kuantum alan ile sürekli iletişim halindeyiz; bilgi yayıyor ve bilgi alıyoruz. Düşüncelerimiz vasıtasıyla kuantum alana bilgi gönderir ve orada bulunan olasılıkları harekete geçirerek gerçekliğimizi oluştururuz. Düşünce ve duygularımız sonucu yaydığımız HİS bizden akan bilginin niteliğini oluşturur; yayılır, eşleşir ve geri gelir.
Bilgiyi bilinçli bir şekilde gönderir ve gerçekleştiğinde hissedeceğimiz duygu ile titreşebilirsek bilinçli yaratım gerçekleşir. Niyetimizin gerçekleşebilmesi için saf bir kalpten yayılan güçlü bir inanç gerekir.
Çevremizdeki insan ve olaylarla etkileşim halinde yaşıyor ve günün büyük bir bölümünü bu ilişkilere adıyoruz. Burada önemli olan gün içindeki duygularımızın niteliğidir. Çünkü titreşimimiz yoluyla yaydığımız frekans yaşam müziğimizi besteler. Kendinizi mutlu hissediyor musunuz? Çevrenizdeki insanlar ile olan ilişkileriniz sevgiye mi dayalı? Gün bittiğinde günü dolu dolu yaşadığınızı düşünüyor musunuz?
Yaydığımız elektromanyetik alan enerjimizin niteliğini belirler ve kendimizi mutsuz hissettiğimizde bu alandaki enerji azalır. Bu durum yaşam enerjimizin azaldığı anlamına gelir. Enerjimiz azaldıkça bedenimiz dalga özelliğini kaybeder ve dar bir alanda sıkışırız. Bu aynı zamanda alan ile olan bağlantımızın zayıflaması anlamına da gelir. Ayrılık anlamına da gelen bu durum duyu organları vasıtasıyla yola devam etmek demektir. Sınırlı ve bütünden ayrı bir yaşam demektir. Madde odaklı bir yaşam zordur ve mücadele gerektirir.
Kalbimiz bizi bütüne bağlar ve sevgi ile uyumlanmış tutarlı bir kalp birlik bilincindedir. Birlik bilincine ulaşmış bir kalp stres hormonları ile geçmişe bağlı yaşayan bedeni ayrılık bilincinden kurtarır. Kalp tutarlı olduğunda beyin de tutarlı olur ve bir mesaj, bilgi taşımaya başlar. Beden zihni takip ettiğine göre bedeni geçmişten kurtarmak ve an'a getirmek için enerjimizi an'a odaklamalıyız. Problemli bir dönem yaşıyorsanız; oyalanacak ve düşünmenizi engelleyecek bir şeyler bulmanızı tavsiye ederim. Odağımız neredeyse enerjimiz oraya akar.
🍀🕊🍀Hocam çok üst düzey bir bilinç siniz,varliginiza şükürler olsun 🙏
YanıtlaSilTeşekkürler 🙏🍀
Sil