Ruh-Zihin-Beden Bütünlüğü



Seçimlerimiz yaşamımızı şekillendirir. Kararlarımızı bilinçli bir şekilde özden gelen farkındalığımızla mı yoksa dış dünya tarafından şekillendirilen, çevresel kod ve kalıplardan oluşan, etki-tepki dünyasının denetiminde olan, bize sınırlar çizerek farkındalıklı yaşamamızı engelleyen ve bizi yöneten zihnimiz ile mi alıyoruz?

Hatalarımızla yüzleşebilecek gücümüz var mı, kendimizi hatalarımızla birlikte kucaklayabiliyor muyuz? Bireysellik ve ait olma arasındaki dengenin farkında mıyız, hayatımıza tanıklık edebiliyor muyuz? Kendimizi olduğumuz gibi kabul edebiliyor ve değerli olduğumuzu hissederek öz varlığımızdaki Hakikat'e sahip çıkıyor muyuz?

Her birimiz kendi hayatımıza tanıklık ediyoruz. Değerli olduğumuza inandığımızda; hayatın getirdiklerini sevgiyle kucaklarız. Kendimize güvenerek hayatımızı gözlemleyebirsek; anlamlı ve coşkulu bir şekilde yaşar ve hayatın getirdiği her duruma karşı güçlü bir duruş sergileriz. Cennet bilinci; zıtlıkları varlığında birleyerek bütünlük algısına ulaşmış bir beyin ile mümkündür.

Yaşam Ağacı sembolü beynimizin ve bedenimizin sembolik anlatımıdır. Beyninizin sağ ve sol lobunu ve boyun ile olan bağlantısını gözünüzde canlandırın. Kılcal damarlar dallara, nöronlar yapraklara benzer. Meyve farkındalığın, yılan ise düşüncenin sembolüdür. Adem bedenin, Havva ise düşüncelerle şekillenen zihnin sembolik anlatımıdır. Düşünceler ile zihin oluşmaya başladığında nefs devreye girer ve kişi 'ben' demeye başladığı, bütünden ayrı düştüğü için cennetten kovulur. Giydirilmiş her kimlik bir perdedir ve öz varlığımızdaki hakikati örter. Bedeni yapılandıran beyin, beden vasıtasıyla deneyimlerken madde dünyasının cazibesine kapılır ve gittikçe katılaşarak kendisini beden zannetmeye başlayarak zanları doğrultusunda kurguladığı bir dünyanın içinde yaşamaya başlar. Kabir azabı denilen durum budur.

Şeytan nefsimizdir bu yüzden en büyük savaşımız nefsimizledir. Nefs hep daha fazlasını ister, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya nimetlerine bağlanır, kendine putlar edinir ve pek çok şeye bağlı ve bağımlı olduğu için de huzur bulamaz, acı çeker.  Putlarımız ne kadar çoksa nefsimiz o oranda güçlüdür ve bizi yönetir ancak putlaştırdığımız her şey zamanla sınavımız haline gelir çünkü dünya öğrenmemiz için tasarlanmış bir bilgelik okuludur. 

Sağlık sorunları yaşıyorsanız iyi olduğunuzu söyleyerek kendinizi sağlıklı hayal edin ve bu resmi beyninizin ön lobuna yerleştirin. Sağlıklı halinize odaklanarak canlandırdığınız görüntüyü ön loba yerleştirdiğinizde şifa akmaya başlar. Beyin iyileştiğinize inandığında nörolojik ve nörokimyasal olarak bedende de iyileşmeye başlar. Çünkü salgılanan kimyasallar sonucu bedende kopyalanan hücrelerin yapısı değişir. 

Gerçekliğimiz beynimizin önlobunda şekillenen görüntüdür ve yaşamımızdan hoşnut değilsek o görüntüleri değiştirmek elimizdedir. İhtiyacımız olan şey yüksek bir frekans ile titreşirken imgelediğimiz görüntüyü ön loba yerleştirmektir.

Maddeyi amaç olmaktan çıkararak araç haline getirebilenler uyanmış olanlardır. Egonun esiri olan ve 'ben' bilinciyle hareket edenlerin frekansı düşüktür, bu yüzden şekle ve maddeye değer verirler. Bilinç yükseldikçe 'biz' demeye ve mana dünyası ile bağlantı kurmaya başlarız.

Evren dört doğa kuvveti ve 12 parçacıktan oluşur. Titreşen dalgaların oluşturduğu parçacıkların örüntüsü evrenimizi oluşturur. Parçacıkların dünyası diyebileceğimiz kuantum evrende hiç bir şey kesin değildir sadece olasılıklar vardır. 

Sınırsız ve sonsuz varlıklarız ve bizi sınırlayan tek şey duyu organlarımız ile algıladığımız gerçekliğin ötesini görememekten kaynaklanır. Duyu organlarımız vasıtasıyla çizilen sınırlar içine hapsolmak; algı ve olgular arasında sıkışıp kalmaktır.   


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zaman Gezgini

Derviş Hürdür

Işık - Ses - Renk (Ezoterik Öğreti)